Ağaç Sevgisi

KİTABA DAİR

— Yayınevi

  • AĞAÇ SEVGİSİ

    Dinayet İşleri Başkanlığı Yayınları: 31/1

     

    Örnek Matbaası - Işıkhan

    Ankara — 1952

     

    Müşavere ve Dini Eserler İnceleme Kurulu’nun 14.111.1951 tarih ve 99/1327 sayılı kararı ile basılması uygun görülmüştür.

  • Yayınevi

    AĞAÇ SEVGISI

    — Ağaç Ve Ormanların Önemi Hakkindaki Ayet-i Kerimeler

  • Şu kurumuş yer yüzüne yağmurlarla can vermemiz, ondan [çeşit çeşit] hububat çıkarmamız, o hububattan yiyip geçinmeleri, onlar için kudretimize bir delildir. Yerde hurmalıklardan, bağlardan cennetler yarattık, yerden pınarlar fışkırttık ki meyvelerinden ve ellerinin emeklerinden yesinler. Buna şükretmezler mi? [1]

    [1] Kur’an-ı Kerîm Yasin Suresi 33. ayet

  • Yeryüzünde birbirine mücavir kıtalar, üzüm bağları, ekin tarlaları, çatallı - çatalsız hurmalıklar vardır ki hepsi aynı sudan sulanır. Halbuki yemişlerini birbirinden üstün kılarız. Bunda aklı eren kavim için ibretler, dersler vardır. [2]

    [2] Kur’an-ı Kerîm Ra\'d Suresi 4. ayet

  • Gökten bereketli yağmur yağdırdık. Onun feyizli tesirleriyle meyveli meyvesiz bahçeler, ormanlar ve arpa, buğday gibi biçilecek her nevi hububatı yetiştirdik. Taneleri, tomurcukları birbiri üzerine birikmiş, kat-kat yığılmış, meyveleri çoğalmış ulu ağaçlar bitirdik. Hep bunlar kullara rızk olmak içindir. Kuru bir halde bulunan bir memlekete, onunla taze bir hayat verdik. İşte öldükten sonra insanların dirilmesi de tıpkı bunun gibidir. [1]

    [1] Kur’an-ı Kerîm Hud Suresi 9 - 10. ayetleri

  • Nezaret ve letafeti, ferahlık ve şetaret veren çeşitli bitkiler vücuda getirdik. [2]

    [2] Kur’an-ı Kerîm Kaf Suresi 7. ayet

  • Allah, yer - yüzünü, mahlûkatı için yarattı. Orada meyveler, kapçıklı hurma ağaçları, yapraklı taneler, güze! kokulu çiçekler vardır. [3]

    [3] Kur’an-ı Kerîm Rahman Suresi 10 - 13. ayetleri

  • Biz su ile sizin için hurmalıklar, üzüm bağları vücuda getirdik. Bu bağlarda çok meyveler vardır. Ondan yersiniz. Sînâ dağında yetişen bir ağaç vardır ki, yağ çıkar ve yiyen için katık olur. [1]

    [1] Kur’anı Kerîm Kasas Suresi 18 - 20. ayetleri

  • Ne uğurlu ve ne mutlu onlara ki, Arabistan - Kirazı ağaçları, meyveleri kat - kat olmuş muz ağaçları altında yayılmış gölgelerde akar su başında bulunacaklar. [2]

    [2] Kur’an-ı Kerim Hadid Suresi 27 - 29. ayetleri

  • İnsan bir kere yemeğine baksın, nasıl yapılmış görsün. Biz suları bol - bol yağdırdık, sonra yer - yüzünü iyiden iyiye yardık, orada, taneler, üzüm ve yoncalar, zeytin ve hurma ağaçları, sık sık ve büyük ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar yetiştirdik. Hep bunlar sizin ve davarlarınızın geçinmesi içindir. [1]

    [1] Kur’an-ı Kerîm Abese Suresi 24 - 32.

  • Gökten su indiren Odur. Onunla [su ile] her nebatı çıkardık. O bitkilerden yeşillikler vücuda getirdik. Ondan da birbirine yapışık taneler, başaklar; hurma tomurcuklarından birbirine yakın salkımlar; üzüm bağlarından, zeytin, nar ağaçlarından bahçeler yetiştirdik; bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakınız, bunda inanan bir kavim için ibretler, dersler vardır. [1]

    [1] Kur’an-ı Kerîm En\'am Suresi 99. ayet

  • Sen yer - yüzünü kurumuş görürsün, biz üzerine yağmuru yağdırdığımız zaman hareket başlar, yer - yüzü kabarır, bakana sevinç veren her çeşit nebatı yetiştirir. [2]

    [2] Kur’anı Kerîm Hac Suresi 5. ayet

  • Gökten size su yağdıran Odur. O suyun bazısı içilir, bazısı ile otlar biter, ki onunla hayvanları otlatırsınız. Allah sizin için ekin, zeytin, hurma ağacı, üzüm gibi türlü meyveler bitirir; bunda düşünenler için ibret vardır. [1]

    [1] Kur’an-ı Kerîm Isra Suresi 10 - 11. ayetleri

  • Yağmuru müjdelemek için evvelâ rüzgârları gönderen Odur. Nihayet rüzgârlar yağmurlu bulutları yüklenir, onu kurak yere sevk eder, oraya su yağdırırız ve onunla her çeşit meyveleri yetiştiririz. İşte biz ölüleri de böyle dirilteceğiz. [2]

    [2] Kur’an-ı Kerîm A\'raf Suresi 57. ayet

  •  Ağaç Ve Ormanların Önemi Hakkindaki Ayet-i Kerimeler

    — Ağaç Ve Orman Hakkında Sevgili Peygamberi̇mizin Mübarek Sözleri

  • Ahmed İbni Hanbel’in rivayetine göre, Nebi Aleyhisselâmın esbabından biri şöyle demiştir:

    Resûlü Muhterem (S A.S.) Efendimizden kulaklarımla işittim, buyurdular ki: «Bir kimse bir ağaç diker de onu yetiştirmek yolunda zahmetlere katlanır ve meyve verinceye kadar onu görüp gözetirse, meyvesinden kaybettiği her şey onu diken için aziz ve çelil olan Allah nezdinde bir sadaka olur». [1]

    [1] Tirmizî, Et - Tergîb ve’t-Terhîb, 4/155, Mısır 1352/1933. 

  • Ebü’d – Derda [R.A.] anlatıyor:

    «Bir gün Dimaşk şehrinde ağaç dikerken birisi yanına uğramış ve «Ey Ebü’d - Derdâi Hazret-i Peygamberin esbabından olduğun halde sen de mi böyle dünya işlerine dalıyorsun?» demiş. Sunun üzerine Ebü’d - Derdâ, «Beni muahezede acele etme, bu işin fazilet ve sevabını benden anlayıncaya kadar bekle, ben bizzat Resulü Ekrem Efendimizden şöyle işittim» demiştir: «Her kim bir ağaç diker de ondan bir insan veya Allah’ın mahlûklarından biri bir şey yerse, yenen şey onu diken için sadaka olur». [1]

    [1] Ayn. esr. ve yer. Bu hadisi Ahmed b. Hanbel iyi bir senetle rivayet etmiştir.

  • Ebû Eyyûb el-Ensârî [R. A.] den rivayete göre, Peygamber Aleyhisselâm, buyurmuştur ki: «Bir kimse bir ağaç dikerse muhakkak Allah o ağacın meyvesi kadar o kimse için ecir ve sevap yazar». [1]

    [1] Câmi’üs-Sagîr [Müslim, Ebû Dâvûd, Ahmed b. Hambel’den rivayet)

  • Bir gün Resulü Ekrem Efendimiz Medineli Ümm-i Mübeşşir’in bahçesine geldi ve buyurdu ki: «Her hangi bir Müslüman ağaç diker, tohum eker de bundan insan, kuş veya yırtıcı hayvanlar bir şey yerse, yenen şey onu diken ve eken için sadaka olur». [1]

    [1] El-Hulk-ul Kâmil, 2/186, Mısır 1351/1932.

  • Hazret-i Cabir [R. A.] den rivayete göre, Resulullah (S.A.S.) şöyle buyurmuştur: «Bir Müslümanın diktiği ağaçtan yenen, çalınan ve eksiltilen şey o ağacı diken: kimse için sadaka olur». [2]

    [2] Nevevî, Riyâz-üs Sâlihîn [H. Hüsnü Erdem ve Kıvamuddin Burslan trc.), 1/33 [Müslim’den rivayet), Ankara 1948 [Bşk. Nşr.)

  • Enes [R. A.] den rivayete göre, Nebiy-yi Muhterem (S A.S.) buyurmuştur ki:
    «Her hangi bir Müslüman bir ağaç diker de bundan insan, hayvan ve kuş yerse, yenen şey, kıyamete kadar, o Müslüman için sadaka olur».

    Müslim’in diğer rivayetine göre Hadis şöyledir:
    «Bir Müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insanın, hayvanın, kuşların yedikleri şeyler o Müslüman için sadaka our». [1]

    [1] Ayn. trc. ve yer (Buhârî ve Müslim’den rivayet).

  • Enes b. Mâlik [R. A.] den rivayete göre Resulü Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur: «Kıyamet kopacağı zaman bile elinizde bir hurma fidanı bulunursa, kıyamet kopmadan dikebilecekseniz, hemen onu dikiniz». [2]

    [2] Câmi’üs-Sagîr, 1/89, Mısır 1321.

  • Taberânî’ni rivayet ettiği bir Hadis’te Nebi Aleyhisselâm şöyle buyurmuşlardır:
    «Hurma vesaire gibi meyveli ve meyvesiz ağaçlar, gerek sahibi ve gerekse ondan gelecek evlâdı ve ahfadı için Allah’ın nimetlerine şükrettikleri müddetçe hayır ve bereket getirir». [1]

    [1] Râmûz, s. 248, İstanbul Taş. Bsm. 1326. 2]Câmi’üs-Sagîr, 2/164, Mısır 1321.

  • Abdullah b. Habeşî Hazretlerinden rivayete göre, Resûlü Muhterem (S A.S.) Efendimiz buyurmuşlardır:
    «Meyvesinden, gölgesinden halkın istifade edeceği, Arabistan - Kirazı denilen sidr ve emsali bir ağacı kesen kimseyi Cenab-ı Hak, tepe - taklak cehenneme atar». [2]

    [2] Câmi’üs-Sagîr, 2/164, Mısır 1321.

  • Yukardaki Ayetler ve Hadisler, Allah’ın ve Sevgili Peygamberimizin ağaca verdikleri değerleri anlatmaktadır [1]. Ağacın ve ağaçların bir araya gelmesiyle meydana gelen ormanların, memlekete ve insanlığa çok büyük faydaları vardır. İşte bu risalemizde size bu faydaları anlatmaya çalışacağız.

    Bu faydalara geçmeden önce ağaç ve ormanın ne demek olduğunu kısaca anlatalım:

    [1] Âyet ve Hadîsler H. H. Erdem tarafından intihap edilmiştir.

  • Gözümüzün önüne bir çınar, bir kavak ve bir çam ağacını getirelim; Yer - yüzünden göklere doğru, dua eden kollar gibi uzanmış bu muazzam ağaçlar nereden hasıl olmuştur?

  • Bütün ağaçlar, içinde koskocaman bir ağaç olma kabiliyetini saklayan küçücük bir tohumun toprakta çimlenmesiyle fidan olarak hayata gözlerini açar; toprakla, ışıkla, nemle, hararetle beslenip okşanır. Ulu Tanrının kendi-sine verdiği nimetleri bünyesinde odun denen bir maddeye çevirerek, her yıl, enine - boyuna büyür ve en nihayet kökü, gövdesi, dalları ve yapraklarıyla boylu - boslu bir varlık olarak gözlerimizin önünde canlanır.

  • Dikkat edersek bir çok ağaçlar kışın yapraklarını döker; bazıları da yeşilliklerini muhafaza eder. Bu halleriyle bütün kış boyunca dinlenirler. İlkbahar gelince tomurcuklar uyanır, yapraklar açılır, çiçekler gülümser, bir çalışmadır başlar. Sonbaharda tekrar yapraklar sararıp düşer, meyveler olgunlaşır, tohumlar dökülür. Bütün bunlar bitkiler âleminde de bir canlılık olduğunu ortaya koyar. Ağaçların ve bitkilerin dış görünüşlerinde olduğu gibi, iç kısımlarında da, akıllara hayret verecek bir çok hayat olayları olur. İşte küçük bir tohumdan meydana gelen ağaç dediğimiz bu varlık, dünyayı ibret gözüyle seyredenlere Cenab-ı Hakkın kudretini, büyüklüğünü ne güzel anlatır. Allah Teâlâ Hazretlerinin kendilerine verdiği nimetin şükrü ile dolu olan her ağaç, her bitki Cenab-ı Hakkı geceli – gündüzlü zikreder. Kâinatı yoktan var eden Tanrının hikmet ve kudretini anlatan ağaç, işte böyle bir mahlûktur. Onun kadir ve kıymetini bilmemek, Rabbimizin kudretini anlatan bu varlığa hor bakmak, Allaha ve Onun Resulü olan Peygamberimize karşı bir saygısızlık olur.

  • Ağaç Ve Orman Hakkında Sevgili Peygamberi̇mizin Mübarek Sözleri

    — Ağacın Kadir Ve Kiymetini Bilmek Her Müslümanın Boynuna Borçtur

  • Şimdi gözlerinizin önüne geniş bir ağaç topluluğu getirin. Bu ağaç topluluğunun altında çalılar, otlar, yosunlar, mantarlar, gözle görülemeyen bir çok küçük bitkiler, irili-ufaklı hayvanlar, kuşlar, böcekler vardır. Bu sayılan canlılar, bir hayat birliği halinde, bulundukları yerin havasına, toprağına kendine mahsus bir çeşni vererek zümrüt gibi bir âlem, bir dünya cenneti meydana getirirler. İşte bu dünya cennetine orman denir.

  • Ormanda bulunan bütün canlılar birbirine yardım, bazen de, topluluğun selâmeti için, mücadele ederek hayat birliğinin devamlılığını sağlar. Hayat - Birliğinin düzeni bozulmadıkça, orman gittikçe güzelleşir ve kendisinden beklenen hizmeti gereğince yapar.

  • İnsanların gelişi-güzel ağaç kesmesi ve yanları sıra dolaştırdıkları hayvan sürülerinin ormana girmesi, ormanın kendi âlemindeki huzur ve sükûneti kaçırır, oradaki Hayat - Birliğinin düzenini bozar. Başta yangınlar olmak üzere, kaçakçılık, otlak hayvanları, hülâsa ormanı kemiren bütün zararlıların ziyanları sürekli olursa, ormanın Hayat- Birliğindeki düzen tamimiyle yok olur; orman da ortadan kalkar. Neticede: Yeşil bir dünya cenneti olan ormanların yerini, yüzleri yarılmış kayalar, benzi soluk topraklar alır. Her taraf çoraklaşır, çölleşir, cehennemleşir.

  • Bu felâketlerin önüne ancak orman geçer. Orman, Allah korkusu ve vatan sevgisiyle kurulup korunur. O, Tanrının şefkat ve rahmetini insanlara ulaştıran İlâhî bir saadet kaynağıdır. Cenab-ı Hakkın bu lütfunu, rahmetini takdir edenler, her zaman İlâhî ihsanlarla lütuflandırılır.

  • Ağacın Kadir Ve Kiymetini Bilmek Her Müslümanın Boynuna Borçtur

    — Ağaç Ve Ormanın Ne Demek Olduğunu Öğrendikten Sonra Biraz Da Faydalarından Bahsedelim

  • —  1 — İnsan mahlûkatın en şereflisidir. Cenab-ı Hak, gerek nebatat, gerek hayvanat, gerekse cemadât âlemine mensup olsun, her yaradılmışı insanlara müsahhar kılmıştır. Ağacın, ormanın mevcudiyeti de insanların huzur ve saadeti içindir.

  • Dünya üzerinde gelişi güzel her yerde insan yaşayamaz. İnsanların yurt edindikleri yerlerin devamlı olarak insan barındırması İçin bazı şartlar lâzımdır. Bu şartların en belli başlılarından birisi —belki de birincisi— ormandır. Bir memleketin yurt olabilmesi ve içindeki insanları sağlıkla, selâmetle yaşatabilmesi için, memleketin on kısmından üç kısmının ormanla kaplı olması gereklidir.

  • Orman nisbeti bundan daha aşağıya düşerse, insanlar bir çok felâkete uğrar. Böyle bir yurtta sağlıkla barınılamaz.

  • Memleketimizde ormanlar, yüz yıllardan beri yapılan çeşitli tahriplerle çok azalmış ve ancak yurt alanımızın onda biri kadar kalmıştır. Kalan ormanların da verimleri çok azalmış, vasıfları bozulmuştur. Yurdumuz komşu memleketlere nazaran ormanca çok zayıf, çok fakir bir hale gel-miştir.

  • İşte Müslüman kardeş! Cenab-ı Hakkın, varlıkların en şereflisi olarak yarattığı insanların bir yurtta barınmasını sağlayacak şartların en önemlilerinden biri olan ormanı yok etmek, insanların yaşama imkânlarını yok etmek demektir. Şu halde ormanlara kıymak, Tanrının en şerefli yaratığı olan insanlara kıymakla eşittir.

  • Sevgili Peygamberimizin önderliği ile Cenab-ı Hakkın birliğini idrak ederek maâliyyâta ulaşan insan varlığının saadet ve huzuruna hizmet eden ormanları korumak, dinimizin hakikat ve icaplarındandır. Allah’ını bilen, Resulüne itaat eden her Müslüman, Tanrının ve Peygamberinin «SEV VE KORU» dediği ağacı, her zaman ve her yer de sever ve korur.

  • — 2 — Başka memleketlerden ayrıca misal almağa lüzum yok. Sellerin, su taşmalarının aziz vatanımızda yaptığı ziyanları bir hatırlayın. Daha bir kaç yıl önce, hattâ geçen yıl Adana, Eskişehir, Tokat, Amasya bu yüzden ne çileler çekti.

  • Su baskınları yüzünden, evi - barkı yıkılan, ambarları, zahiresi yok olan, tarlası, bağı çamur ve molozlarla dolan, aç, açık, sefil kalıp hastalanan, yüzlerce, binlerce vatandaş kan ağladı. Bu haberi alan diğer vatandaşlar da bu felâketin ıstırabıyla günlerce, aylarca teessür ve acı içinde yaşadılar. Yollar, köprüler, köyler mahvoldu. Irmaklar, çaylar dolup tıkandı. Zarar ve ziyanın maddî değeri milyonları buldu.

  • Bütün bunlar Allah’ın gazabıdır. Dağlarındaki ormanları korumayan, ağaca hor bakan insanlara Cenab-ı Hakkın gazabı sel ve tuğyan olarak gelir.

  • Ormanlar, yağan yağmurları tutar; dağlarda, bayırlarda suların başı boş akmasını önler; yağışları toprağa emdirerek yeraltı sularını, membaları, pınarları besler. Ormansız ülkelerde sel, sağanak halinde yağmur, ormanlı ülkelerde bereket ve rahmettir.

  • Memleketimiz gibi dağlık memleketlerde yağmurların sel olup, taşkın olup ovaları basmaması için Ulu Tanrımız ormanları koruyucu olarak halk etmiştir.

  • Kaşımız, kirpiğimiz gözlerimizi, tozdan, topraktan, terden, ışıktan nasıl korursa, ormanlar da ovaları, ziraat topraklarını, buralarda barınan insanları ve diğer mahlûkatı öyle korur.

  • Dağlarda ormanların oluşu, yüzde kaşın, kirpiğin bulunuşu İlâhî bir düzenlemedir. Kaşını, kirpiğini yolan, gözlerini nasıl koruyamazsa, ormanlarını mahveden insanlar da bağını, tarlasını, malını ve hayatını öyle koruyamaz. Dediğimiz gibi bunların hepsi birer İlâhî Nizamdır.

  • İlâhî Nizamı bozmak, yıkmak emeliyle el uzatanların akıbeti hüsrandır, yokluktur, sefalettir.

  • Ey Müslüman kardeş! Bu yokluktan, sefaletten kurtulmak veya bu belâlara uğramamak istiyorsan, var olan ormanı yangından, kaçakçı baltasından ve her çeşit tahripten muhafaza et, yok olan ormanımızı da ağaç dikerek ye-niden kazan.

  • Bu suretle dünyan mamur olduğu gibi, Allah’ın ve Peygamberin emirlerini yerine getirmiş olmakla, âhiretin de mamur olmuş olur.

  • Peygamber Efendimiz: «AĞAÇ DİKMEK, SADAKAYI CÂRİYEDİR» buyurmuşlardır. Bu gibilerin âmel ve ibadeti, hayır ve hasenatı öldükten sonra dahi devam eder. Ne mutlu böyle olan Müslümanlara! 

  • — 3 — Orman yurt iklimindeki sertlikleri giderir, siper ve himayesinde olan belde ve ülkeleri kuraklıktan, donlardan esirger. Ormana yazın girin serin; kışın girin ılıktır.

  • Orman dışında fırtına her şeyi kırıp dökerken, orman içinde rüzgâr bir esinti halinde dolaşır. Orman, siperi altındaki ziraat topraklarını akıp sürüklenmekten, kuraklıktan ve donlardan muhafaza eder. Yağmur sularının toprak tarafından emilmesine vakit ve imkân verir. Civarına daha bol yağmur yağdırır, karların birden bire erimesini önleyerek, dere ve nehirlerin kabarmalarına, su baskınlarına, dolu yağmasına mâni olur. Deniz kenarlarında, karalardaki uçucu kumları tutar, çığların, dağ kaymalarının, toprak akmalarının, kaya yuvarlanmalarının, dere ve çay tıkanmalarının önüne geçer, havanın zehirlerini yok eder. Bunun için şehir dolaylarındaki ormanlara şehirlerin ciğerleri derler.

  • Orman bir çok hastalıkları önler, bataklıkları kurutur, sıtmayı yok eder. Kolera hastalığı, ormansız yerleri kasıp kavurduğu halde ormanlık yerlere sokulamaz.

  • Aziz yurttaş! Yukarıdan beri sayılan afetlerin şiddetini, sonuçlarını bir düşün; seni bu felâketlerden korumak için ormanı sebep kılan Ulu Tanrıya, verdiği ağaç nimetinin şükrünü onu korumak suretiyle edâ et.

  • — 4 — Orman insanlara çalışma ve hareket kudreti verir. Gözü, yeşil görmeyen insanların ruhuna ümitsizlik, kasvet çöker. Yeşil her yerde murat rengidir. Ağacın ve ormanların bulunduğu beldeler gönülleri açar. Ağaçsız beldelerin suratı her zaman asıktır.

  • Bu gibi beldelerin taş ve toprak yığınından ne farkı vardır?

  • Dünya mamureleri hep ağaç ve ormanlarla süslenmiştir. Eski Ankara ile yeni Ankara’yı gözünüzün önüne bir getirin. Yolları ve civarı, ağaçlarla donandıktan sonra, Anka- ramız ne kadar güzelleşmiş, hattâ iklimi bile ne kadar değişmiştir. Bunun içindir ki, ormanlara neşe ve sağlık kaynağı derler.

  • Ağacın ve ormanın kıymetini her zaman bil. Allah sana, neşe, ümit, güç ve kudret vermesi için ormanı sebep olarak halk etmiştir. Tanrının bu nimetinden bol bol faydalan. Faydalanmak için de onu her zaman koru ve bol bol ağaç yetiştir. Bu, aynı zamanda senin dinî bir vazifendir.

  • — 5 — Rızık ve nafakası peşinde yorulup, ailesine, çocuklarına refah sağlayan herkesin dinlenmek hakkıdır; insan ancak dinlenmekle yeniden kuvvet kazanır. İnsanın yorgunluğunu gideren, dertlerini Unutturan, orman kadar safalı, bir âlem var mıdır? Kuşlarının cıvıltısı, pınarlarının şakırtısı ve koyu gölgelikleriyle o ne mutlu bir diyardır. Ormana bitkin ve hasta giden, zinde ve sıhhatli döner. Bunun içindir ki orman parkları, şehirlerin, kasaba ve köylerin kenar ve içlerinde kurulmuştur.

  • Hastahanelerin, kışla ve okulların, çocuk bahçelerinin, dinlenme yurtlarının, spor meydanlarının orman içlerinde veya dolaylarında kuruluşu, ormanın sıhhat ve neşe kaynağı olmasından ötürüdür.

  • Müslüman kardeş! Güneşin her tarafı yakıp kavurduğu bir zamanda bir ağaç gölgesinde yorgunluğunu giderirken, sana bu lütfu ve bu ihsanıyla tecelli eden Rabbine şükretmeyi unutma. Yorgunluğunu bir ağaç gölgesinde gidermeyenleri düşünerek, elinin erdiği, gücünün yettiği her çıplak yere bir fidan dik.

  • Bunu yapmak bir Müslüman için büyük bir ruh terbiyesi olduğu gibi, aynı zamanda Yaradana da bir ibadettir.

  • — 6 — Ağaç ve orman, en iyi duyguların, ruh selâmetinin, barış hislerinin olgunlaştığı bir diyardır. Ormanla baş başa kalan insan sayısız ağaçların, kuşların, kelebeklerin ahenginden ve dostluğundan ibret alır. Dost olmanın, dost kalmanın faziletini idrak eder. Yalandan, riyadan, düşmanlıktan, hülâsa her çeşit fenalıktan uzak kalır, yıkanır ve tertemiz olur. Sükûn ve huzur içinde en mübarek duyguların kanatlarıyla düşünüş âlemlerinin derinliklerine ve ufuklarına açılır; Allah’ın varlığını, birliğini, kudret ve azametini bütün mevcudiyetiyle duyar, Tanrıya lâyık olmanın saadetine kavuşur.

  • Zümrüt gibi ormanları sebep halk ederek seni varlığının, birliğinin zevkine ulaştıran Allah’ını bir an olsun kalbinden, gönlünden çıkarma; Onun sana orman gibi daha nice nimetler verdiğini her zaman hatırla. Bu nimetlerin kadir ve kıymetini bilmek suretiyle Allaha lâyık bir kul olmanın saadetine kavuş.

  • — 7 — Hiç bir dert, hiç bir hastalık yoktur ki, Cenab-ı Hak onun şifasını halk etmiş olmasın. Tanrının yarattığı çeşitli bitkilerde nice dertlere deva olan şifalar vardır. Elverir ki insan onları arayıp bulsun.

    Orman, ağacıyla, yaprağıyla, gölgesinde yetiştirdiği çeşitli otlarıyla, insanların derdine deva olacak şifalı bitkilerin bir hazinesidir.

  • Ormanın yok olduğu yerde bu şifalı bitkiler de yok olur. İnsanların sağlığına hizmet eden —velev bir yaprak kırıntısı olsa— değerlidir.

  • Sevgili Peygamberimiz, ümmetinin sağlığına çok kıymet verirdi. Sağlığına sahip olmayan insan tam olarak Tanrısına ibadet edemez.

  • Bunun içindir ki Resulü Ekrem Efendimiz tıp ilmini, din ilmine takdim etmiştir.

  • Müslüman kardeş! İnsanlara sağlık ve sıhhat kaynağı bulunan çeşitli bitkileriyle hastalara şifa sebebi olan ormanları sen de aziz tut. Onları gelişi - güzel baltaya kurban etme, yangından koru. Bu suretle Peygamberimizin muhabbetini, dolayısıyla, Allah’ın rızasını kazanmış olursun.

  • — 8 — Sevgili yurttaş! Ecdadını bir düşün, tarihini bir hatırla. Sana bu yurdu emanet edip gidenler, bu yurdun sinesinde yetiştiler. Onlar bu vatanın yem - yeşil dağlarının havasını teneffüs edip billur pınarlarından içerek, sağlık ve zindelikle Türkün ve Türklüğün şan ve şerefini tarihe kanlarıyla yazdılar; İslamiyet’in faziletini imanlı ruhlarıyla bütün cihana duyurdular. Onlar asker olarak doğdular, asker olarak öldüler. Hak ve hakikati tanıtmak yolunda her şeyden faydalandılar.

  • Ormanların askerlik bakımından da faydaları pek çoktur.

  • Bu hakikati cihan savaşları bütün açıklığıyla ortaya koymuştur. Düşmana yaklaşmak, hazırlanmak, yığınaklar yapmak, uçak taarruzlarında düşmanın gözünden ve silâhından korunmak için en tabiî örtü ormandır. Orman için-deki yollarda askere erzak, cephane, mühimmat yetiştirmek her zaman daha kolay ve daha emindir. Harplerde hudutların kapandığı zamanlarda kereste, yakacak odun ve kömür, bir çok patlayıcı kimya ve ecza maddeleri, ilâçlar, kâğıt, hattâ ağaçtan yapılan giyim eşyası vermesi bakımından ormanların sağladığı faydalar pek çoktur.

  • Gerek harplerden sonra, gerekse deprem, sel, taşkın, yangın gibi afetlerden sonra memleketi imar etmesi, kalkındırması bakımından da ormanların kıymet ve hizmetini unutmamak icab eder.

  • Yurdun savunmasında bu kadar yararlı iş gören ormanları korumak vatan sevgisinin bir ifadesidir.

  • Peygamber Efendimiz, «VATAN SEVGİSİ İMANDANDIR» buyurmuşlardır.

  • — 9 — Orman sadece odunu, kerestesi ile değil, av hayvanlarıyla de insanlara faydalıdır. Av hayvanları, derisi, postu, eti, boynuzu ile insanların hizmetindedir.

  • Avcılık aynı zamanda bir muharebe temrinidir. Av peşinde dolaşmanın bir de zevkini düşünün... Yaşlıyı, genci yürütüp coşturur; atıcılığa, nişancılığa, mücadeleye alıştırır; saf havayı teneffüs ettirir; buz gibi pınarlardan susuzluğu giderir; insana sağlık ve neşe verir. Fakat bunun da bir şartı vardır: Nesli azalan hayvanlar vurulmaz. Gebe hayvanlara kıyılmaz, tuzakla av yapmak hilekârlık olduğu için, tuzaklarla av yapılmaz. Bileğine, nişancılığına güvenen böyle hilekârlığa tenezzül etmez. Balıkları bomba ile avlamak da doğru değildir. Bomba ile balık avlamak balık neslini tüketir. Avcılar hangi avların hangi mevsimde yapılacağını, hangi avların yasak olduğunu, ormancılardan sorup öğrenmelidir.

  • Yasaklara aldırmadan, sadece vuruculuk zevki için avlananlar, ormanların süsü, neşesi ve aynı zamanda memleketin millî bir geliri olan hayvanların nesillerini köreltirler. Bu da memleket için kazanılması bir daha mümkün olmayan büyük bir ziyandır;

  • Faydalarını, yasaklarını saydığımız avcılık ta ormanda yapılır. Orman olmazsa av hayvanları da, avcılık ta olmaz. Av hayvanları ancak ormanların sık yerlerinde barınır. Ormanları mahvetmek avı da avcılığı da ortadan kaldırır.

  • Avcılığımız, yolunca ve yasaklara dikkat edilerek yapılacak olursa bu yüzden memlekete milyonlar kazandırılır. İklimimiz itibariyle yurdumuzda, bir çok memleketlere nazaran, çok daha çeşitli av hayvanları yetişmektedir. Elverir ki av hayvanlarını ve onları sıklıklarında barındıran ormanları koruyalım.

  • Yurttaş! Av yaparken yasaklara dikkat et. Ormanda ateş yakma. Eğer ormanın boşluklarında ateş yakmak zorunda kalırsan söndürmeden, söndürdüğüne iyice kanaat getirmeden oradan ayrılma. Bu yasaklara dikkat etmezsen bir kuş, bir tavşan vuracağım diye koskoca bir ormanın canına kıyar, vebal altında kalıp, günaha girersin. Allaha inananlar, Peygamberi hak bilenler vebalden çekinirler. Vebalden, günahtan çekinmeyenlerin imanları kusurludur. Tanrım bu akıbetten cümlemizi korusun.

  • — 10 — Müslüman, hakikî Müslüman her zaman çalışır. Cenab-ı Hak, Kur’anı Kerim’in’de, «İNSANIN KENDİSİNİN OLAN ANCAK KENDİ ÇALIŞMASIDIR; ÇALIŞANIN EMEĞİ BOŞA GİTMEZ» [1] buyurmuştur.

    [1] Kur’anı Kerîm 53/39

  • Peygamber Efendimiz de, «KAZANANLAR ALLAHIN SEVGİLİSİDİR» Hadis-i Şerifiyle kazananı, çalışanı taltif etmiştir.

  • O halde, köylü vatandaş! Başta Tanrıya inancını sağlam tutmak şartıyla sen de boş durma. Ziraattan arta kalan zamanlarını kıymetlendir; çoluğuna, çocuğuna daha fazla refah sağla. İş mi arıyorsun, işte orman. Onu yetiştirmeye bak.

  • Orman, işsizliğin önüne geçer. Rençperin, köylünün ziraattan arta kalan zamanında para kazanmak için en münasip çalışma alanı ormandır. Bir çok milletler Cihan Savaşından sonra ancak ormanları sayesinde İçtimaî sefaletten kurtulmuştur. Bunun içindir ki ormanlara, «BARIŞTA VE SAVAŞTA YURDUN VE YURTTAŞIN HER BAKIMDAN DAYANAĞIDIR» denilmiştir. Bunu bilen düşman, bir memleketi terk ederken, ilk olarak refah ve saadet kaynağı olan ormanlarını yakar ve yıkar.

  • Bilmeyerek ormanları yakanlar düşmanı sevindirirler. Bilerek, kasten yakanlar ise, memlekete doğrudan ■ doğruya düşmanlık yapmış olurlar. Bu günaha hangi Müslümanın, hangi vatandaşın gönlü razı olur?

  • — 11 — Orman mahsulü olan ağaç ve kereste ağır bir maddedir. Bunların ormandan pazarlara taşınması için yollara, taşıma araçlarına ihtiyaç vardır. Bunlar, yolsuz, arabasız, kamyonsuz taşınamaz. Orman, mahsulünün nakli mecburiyeti dolayısıyla memleketi ister - istemez yola ve taşıma araçlarına sahip kılar. Bir memlekette yolun ve ulaştırmanın ne kadar kıymetli bir unsur olduğunu uzun - boylu anlatmağa lüzum görmüyoruz.

  • Orman yolları sade ağaç nakline hizmet etmez. Bu yollar aynı zamanda diğer ticaret mallarının nakline, köylünün şehir ve kasabalardaki işlerinin kolaylıkla görülmesine, harp zamanında asker şevkine, memleketin emniyet ve asayişine, bir çok yönlerden görgünün artmasına, köylerin kalkınmasına ve daha bir çok işlere de yarar.

  • Vatandaş! Seni bu yüzden de güldüren ormanlarını gözünün bebeği gibi koru.

  • — 12 — İnsan oğlu yaratıldığı günden bugüne kadar işlerinin görülmesinde her zaman ağaç kullanmıştır. Dünyada medeniyet ilerledikçe insanların ormana ve orman mahsullerine ihtiyaçları her gün biraz daha artmaktadır.

    Ormanların yukarıdan beri saydığımız faydaları, aynı zamanda ağaç maddesine karşı duyulan şiddetli ihtiyaç, dünyadaki bütün milletleri, ormanları korumak ve yeniden ağaç yetiştirmek gayretine sevk etmiştir.

  • İnsanların ihtiyaçlarını gideren eşyaya bir göz atalım. Ağacın, kerestenin kullanılmadığı yer yok gibidir.

  • Başta ziraat aletlerimizin çoğu, ev ve yapılarımızın bir çok kısımları, koltuk, kanepe, masa, sandalye gibi ev eşyalarımız, mimber, kürsü, okul sıraları, maden, telgraf, telefon, elektrik, telsiz direği, travers, araba, kağnı ve diğer bir çok kara taşıtları, gemiler, kayıklar, kâğıt, kalem, sun’i iplik ve yün, makara, tüfek dipçiği ve kundağı, mutfak aletlerimizin bir kısmı, bir çok patlayıcı harp maddeleri, ispirto, katran ve bunlara benzer çeşitli kimya ve ecza maddeleri, dokuma tezgâhları ve aletleri, uçakların bazı parçaları, tarak, düğme, lâstik, sun’i benzin, sandık, sepet, kibrit, kontrplâk, kaplama, baston alet ve şemsiye sapları, kalıplar, hülâsa beşiğimizden tutun da tabutumuza varıncaya kadar muhtaç olduğumuz bir çok eşya, hep ağaçtan veya ondan elde edilen maddelerden yapılmaktadır.

    Orman, kerestesi, odunu, kömürü, kabuğu, kökü, meyveleri, şifalı otları, mantarları yaprak ve çiçekleri, yağlı ve boyalı maddeleri, reçinesi, taneni, sahlebi, çeşitli av hayvanları, tatlı su balıkları ve daha bir çok sayılmakla bitmeyen nimetleriyle hep insanların hayrına, selâmetine çalışan bir varlıktır.

  • Ağaç ve orman olmasa ziraat, ulaştırma, harp, bayındırlık, madencilik, ticaret, kimya işleri gereği gibi çalışamaz, hattâ bazıları durur.

  • Bütün bu iş ve faaliyetlerin doğrudan - doğruya veya dolayısıyla ağaç ve ormanla çok yakın bir ilgisi vardır. Bu sayılan işlerin durması veya aksaması da memleketi ve yurttaşı yokluğa düşürür.

  • YURDUNU, YURTTAŞINI DÜŞÜNEN, MEMLEKETİ YOKLUĞA DÜŞÜRECEK HER HAREKETTEN ÇEKİNİR. AĞACINI, ORMANINI DA BEKÇİ İLE, KORUCU İLE DEĞİL KALBİNDEKİ İMANI VE GÖNLÜNDEKİ VATAN SEVGİSİ İLE BEKLER VE KORUR.

  • Buraya kadar Cenab-ı Hakkın dünya üzerinde yarattığı en güzel varlıklardan biri olan ormanların insanlara sağladığı faydaları kısaca anlatmış bulunuyoruz.

  • Acıyla, üzüntüyle söyleyelim ki, başta yangın olmak üzere, çeşitli tahripler yüzünden yurt ormanlarımız çok azalmıştır. Bundan üç - beş yüz yıl önce yurdumuzda ormanların kapladığı yer şimdikine nazaran en aşağı iki - üç misli fazla idi. Zavallı ormanlarımız yakıla - yıkıla, baltaya kurban edile - edile, içerisine hayvan sürüleri salına - salına bugünkü hale geldi. Bir çok yerleri çoraklaştı, çalılaştı.

  • Çok yakın bir tarihe kadar dedelerimizin gölgeliklerinde sefa sürdüğü, pınarlarından su içtiği ormanlar bugün çır - çıplak bozkır oldu. Oralarda şimdi sırıtan kayalarla yer - yer yarılan, yırtılan toprak yığınından başka bir şey yok... ’

  • Vaktiyle yeşilliklerle kucaklaşan dağlar, bugün kuru bir otun rüyasına bile hasret kaldı. Pınarlar kurudu, çağlayanlar sustu.

  • Biz bugün ormanları bu hale getirenlerin ve bilgisizliğin seyyiatını çekiyoruz. Seller, su baskınları memleketi zaman - zaman kasıp kavuruyor. Bozkırda yaşayan vatandaşlarımız aşını pişirecek, ısıtacak, damının çatısını kuracak bir dal bile bulamıyor. Zavallı vatandaşın yaktığı tezek dumanından gözlerine ak düştü. Bu yüzden tarlasına atacak gübre bulamıyor. Topraklar verimsizleşti, ekinler bodurlaştı, başaklar gevşedi.

  • «Orman suyu, su çayırı, çayır hayvanı, hayvan gübreyi, gübre ziraatı doğurur» meselini hatırladıkça yakılan gübrenin memleket ziraatı için ne kadar büyük bir ziyan olduğunu içimiz sızlaya - sızlaya anlıyoruz.

  • Yurdu felâketten, yurttaşı sefaletten kurtarmak için yeşile, yani ağaca ve ormana kavuşmak lâzım.

  • Ormansız beldelerimizde, köy ve kasabalarımızda hiç olmazsa şimdilik ellişer, yüzer dönümlük birer orman yetiştirmeğe başlayalım. Bu bize yeşile kavuşmanın maddî ve mânevî saadetini tattıracaktır. Yurdun ve yurttaşın yüzünü güldürecektir. Köyümüzün kenarında, yamacında kuracağımız bu kadarcık bir orman, yakın bir zamanda, selleri önleyecek, toprakları akıp gitmekten koruyacak, evimizi, damımızı kurmak için icab eden ağacı bize temin edecektir. 

  • Bunun için vakit geçirmeyelim, ne cins ağaç yetiştireceğimizi, fidanı nereden tedarik edeceğimizi, nereye ağaç dikmenin münasip olacağını, nasıl ekip, dikeceğimizi, ne şekilde bakıp koruyacağımızı ORMAN İDARESİ’inden sorup öğrenelim. Bu hususta yardım etmek, bilgi vermek ORMAN İDARESİ’nin vazifesidir.

  • Bundan sonra tam bir iman ve itimatla çapaya, kazmaya yapışıp işe başlayalım; bu işlere köy muhtarları, imamları, öğretmenleri, eğitmenleri ön - ayak olarak gençleri teşvik etmeli, gençler de birbirine örnek olacak şekilde çalışmalıdır.

  • Görülecek işleri sade devletten, hükümetten, başkasından beklersek hiç bir iş yapılamaz.

  • Gayret insandan, tevfik Allah’tandır. Gayret göstermeden her şeyi oluruna bırakan zillet ve meskenete düşer. Müslümanlık zillet ve meskenet dini değil, gayret ve izzet dinidir.

  • Elde mevcut ormanlarımızı yangından ve her çeşit tahripten koruyup kurtarmak, yok olan ormanlarımızı da yeniden kazanmak için sarf edeceğimiz emek ve gayretin aynı zamanda Allaha bir ibadet olduğunu hatırdan çıkarmayalım. İman ve ihlâs ile çalışan insanları, Allah Teâlâ Hazretleri er - geç bahtiyar edecektir.

  • Ağaç Ve Ormanın Ne Demek Olduğunu Öğrendikten Sonra Biraz Da Faydalarından Bahsedelim

    — Ormanların Dilinden

  • Bir gez Anadolu’yu beynini güneş yakar, Günlerce yol alırsın ne ağaç, ne gölge var. O canım yeşillikler tükenmiş, harap olmuş; Pınarlar, çağlayanlar kurumuş, serap olmuş; Kumla, molozla, taşla dolmuş bütün dereler, Seller silmiş, süpürmüş bir çok ovayı yer, yer. Evler, köyler yıkılmış, mallar, canlar yok olmuş Toprağını bırakıp göç edenler çok olmuş, Şiş karınlı çocuklar, saz benizli analar, Elmacık kemikleri çıkık yoksul babalar, Sararmışlar, solmuşlar sıtma felâketinden, Sivrisinek yüzünden, bataklık afetinden. Ormanların yerinde ya bozkır, ya saz, kamış, Bir çok köyü yazık ki mezarlıklar kaplamış. Bütün kalpler sızlasın harap olan vatandır; Bu acılar, bu dertler orman yokluğundandır. Korucuyla beklenmez yurtta ağaçla orman, Onu korur ve bekler YURT SEVGİSİYLE İMAN. Ey aziz vatandaşım benim derdimi dinle. Gel baş başa verelim, dertleşelim seninle.

    Dağlar, taşlar ağlıyor «KALDIK HEP KIRAÇ» diye, BOZKIRLAR HIÇKIRIYOR «AH! AĞAÇ, AĞAÇ» diye. İşte ben bu haldeyim aziz vatandaşlarım, Bütün sizin içindir dökülen göz yaşlarım.

    Başım, gözüm yarıldı, yırtıldı eteklerim, Beni bir kurtaracak yok mu diye beklerim, Ölürsem kahkahayla güler düşmanlar yarın, Koşun yurdu sevenler, ormanları kurtarın! Yurtta beni yok etmek bilir misiniz nedir? Kap - kara bir cehalet, kıp - kızıl tehlikedir. Bensiz bu yurtta asla barınılmaz inanın. Bana her kim kıyarsa, o, dostudur düşmanın. Ormanlar başta gelen saadet kaynağıdır, Savaşlarda barışta yurdun dayanağıdır.

  • Ormanların Dilinden