Gümüşhanevî'den İnciler

KİTABA DAİR

— Yayınevi

  • Kitabul Abir
    Kitabü’l-abir fi’l-ensar ve’l-muhacir ve’l-cihad ve’l-gazv ve’ş-şüheda

    Ahmed Ziyauddin Gümüşhanevi

     

    Tercüme
    Niyazi KARABULUT

     

    Gümüşhanevi Belediyesi

    Gümüşhane Belediyesi Kültür yayınları

     

    ISBN: 978-605-8434-42-4
    Kitabın Adı: Kitabul Abir
    Yazarı: Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevi
    Tercüme: Niyazi Karabulut
    Kapak: Yaşar Köse
    Baskı ve Cilt: Gündüz Ofset
    0462 321 61 00

    KİTABUL ABİR
    Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi

    Mayıs 2017

  •  Yayınevi

    — Takdim

  • Aktüaliteyle ilgilenmek, anlık faydadan ibarettir. Günlük hayatın içerisinde birçok değerimizi göz ardı ediyoruz. Oysa temel meseleler üzerinde tefekkür faaliyeti göstermek, kalıcı eserler bırakmayı gerekli kılıyor. Kültür, bizim için günlük rutinin çok ötesinde fikri faaliyetlerin neşir vasıtasıdır. Bu sebeple değerlerimizle ilgili kitap telifi bizim için önemli görevlerdendir.

  • İnsanlık tarihinde varlığını ölümünden sonra da devam ettirebilmiş, hayatıyla ve eserleriyle arkasında ’hoş bir seda’ bırakabilmiş pek çok ‘büyük insan’ vardır. Kimi kahramanlığı, kimi adaleti, kimi ilmî dirayeti, kimi hakka hizmeti, kimi engin tefekkür dünyası ile birer yıldız gibi parlamış olan bu şahsiyetler, insanlığın tekâmülü yolunda birer rehber ve ’kilometre taşı’ durumundadır. İşte, peygamberler ve onları takip eden maneviyat rehberleri... Gümüşhanevi de bu manevi rehberlerden biridir.

  • İnsanların İlâhî ölçüler ve istikamet dairesinde yaşama ihtiyaçları için hayatlarını vakfeden bu rehberler, mukaddes hizmetleriyle onlara doğru yolu göstermişlerdir. Eğer bugün insanlık âleminde hakikî manada ’insanlığı’ temin eden değerler yaşıyorsa, bu, onların hizmetlerinin neticesidir. Ve insanlar, tarihin karanlık sayfalarını aydınlatan huzur ve saadet devirlerini onlara borçludurlar.

  • Geleceğimizi devredeceğimiz yeni nesiller, öncekilerin hazırladığı bilgi ve tecrübe hazinesi ile medeniyet birikimini, bilmek zorunda. Geleceği planlamak için geçmişi iyi bilmek zorundayız. Bu itibarla, insanlık tarihinin büyük hamlelerini ve o hamleleri gerçekleştirenlerin yakından tanımasında büyük faydalar vardır. Bu sayede hem bugüne gelişin tarihini daha iyi öğrenecek, hem de o bilgilerin ışığında geleceğini daha iyi görebilecektir.

  • Gümüşhane Belediyesi olarak hemşehrimiz Gümüşhanevi’yi daha yakından tanımak ve daha iyi anlamak zorunluluğumuz var. Bizim medeniyetimi-zin abide şahsiyetlerinden birisi olan Gümüşhanevi’yi hem günümüz insanına, hem de gelecek nesillere iyi aktarmalıyız.

  • Gümüşhanevi’nin bu küçük hacimli eseri bu yüzden tercüme edilerek yayına hazırlandı. Faydalı olacağını umuyor, faydasının en üst düzeyde olmasını diliyorum.

  • Ercan ÇİMEN
    Gümüşhane Belediye Başkanı

  •  Takdim

    — İçindekiler

    • Giriş — VII
    • Müellifin Hayatı — IX
    • Kitap hakkında — XIV
    • Hicret — 1
    • Hicretle İlgili Ayetler — 2
    • Hicretle İlgili Hadisler — 6
    • Hicretle İlgili İcma — 9
    • Hicretle İlgili Kıyas — 9
    • Cihadın Gerekliliği — 11
    • Cihad İle İlgili Ayetler — 11
    • Cihad İle İlgili Hadisler — 21
    • Cihatla İlgili İlgili İcma — 33
    • Cihatla İlgili Kıyas — 34
    • Gümüşhanevi’den İnciler — 38 
  • İçindekiler

    — Giriş

  • Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevi’nin son yıllarda tanıtılması yoğunluk kazanmıştır. Gümüşhaneliler olarak bizim için farklı bir yanı olsa da Gümüşhanevi’nin özellikle gündeme oturmasında Türkiyedeki siyasi atmosferin etkisi vardır.

  • Gümüşhanevi 1859’da Cağaloğlu’ndaki Fatma Sultan Camii’nde ilk irşada başladı. Sonrasında bu camiinin adı Gümüşhanevi Dergâhı / tekkesi olarak anılmaya başlandı. İstanbul’da bulunan Nakşibendi Gümüşhanevi Dergâhı Milli İslamcılık akımının oluşumunu da tez olarak öne çıkarmıştır.

  • Necmettin Erbakan, Turgut Özal, Recep Tayyip Erdoğan, Korkut Özal, Recai Kutan, Kemal Unakıtan, Hüsnü Doğan, Hasan Aksay, Erdem Beyazıt, Temel Karamollaoğlu, Bahri Zengin, Kahraman Emmioğlu, Yahya Oğuz, Cevat Ayhan, Prof. Cevat Akşit, Prof. Osman Çataklı, Prof. Orhan Okyay, Lütfi Doğan gibi isimler tekkenin müritleri arasından en çok bilinen isimlerdir.

  • 1950 sonrası Türk siyasal hayatında çok önemli roller üstlenen siyasetçiler bu tekkenin mürididir (1)

    (1) https://www.turkcebilgi.com/g%C3%BCm%C 3%BÇ%Ç5%9Fhanevi_dergah%Ç4%B1 Erişim Tarihi: 10.05.2017) 

  • Türk siyasi hayatında bu kadar etkili tekkenin Şeyhi olan Gümüşhanevi’nin daha yakından tanınması amacıyla birçok akademik çalışma yapılmıştır. Akademik çevrelerin dışında Gümüşhanevî’yi anma ve anlama toplantıları, konferanslar düzenlenmektedir.

  • Bugün bile Rusya’da, Komor adalarında faal dergâhları bulunan bu ekolün tesiri Türkiye sınırları-nı da aşmıştır. «Esas olan hizmettir, insan hizmet ettikçe himmete mazhar olur, izzet bulur. Hem dünya hem ahiret saadetine erişir». diyen Gümüşhanevi yaptığı hizmetlerle bugün dahi gönüllerde yer edinmiştir.

  • Gümüşhanevi’yi onun eğitim, sosyal ve ekonomik alanda başlattığı hizmetler daha iyi bir şekilde incelenmeli ve onun hayatından dersler çıkarılmalıdır.

  • Onun hayatı incelendiğinde kendisindeki en önemli özelliğin adanmışlık olduğunu herkes görür. Kendisini ilme ve din yolunda hizmete adayan Gümüşhanevi oldukça mütevazı bir ömür sürmüştür. Hazreti tanımak ve anlamak bize çok şey katacaktır.

  • Bu küçük risalenin tercüme edilmesi de bu amaca matuftur. Hemşehrimiz olan Gümüşhanevi’yi tanımak ve anlamak. 

  •  Giriş

    — Müellifin Hayatı

  • Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi 1813 yılında Gümüşhane sancağında Emirler mahallesinde dünyaya geldi. İsmi Ahmed bin Mustafa, künyesi Ziyâeddîn olup, Gümüşhânevî diye meşhurdur. Babası Emirler sülâlesinden Mustafa Efendidir. Çocukluk yıllarını geçirdiği bu mahallede bugün Emirler Camii diye bilinen camide hocalarından dersler okudu. Beş yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetti, sekiz yaşına geldiğinde ise Kasâid, Delâil-i Hayrât ve Hizb-i A’zâm adlı eserleri hatmedip icazet aldı. Şeyh Salim, Şeyh Ömer el-Bağdâdî, Şeyh Ali el-Vefâî ve Şeyh Ali gibi üstadlardan ders aldı.

  • Hayatının ilk on senesini Gümüşhâne’de geçirdikten sonra ailesiyle birlikte Trabzon’a göç etti. Orada bir taraftan ilim tahsiliyle meşgul olurken, bir taraftan da ticaretle uğraşan babasına yardım etti. Laz Hoca adıyla tanınan Şeyh Osman Efendi ve Şeyh Hâlid Saîdî gibi o belde âlimlerinden sarf, nahiv ve fıkıh dersleri okudu.

  • On beş yaşlarındayken amcası ile birlikte ticaret için İstanbul’a gitti. Ziyâeddîn Efendi İstanbul’dayken ağabeyinin askerden döndüğünü haber aldı. Bunun üzerine İstanbul’da kalmaya karar verdi.

  • İstanbul’da Süleymaniye Camiisinde ders okumaya başladı. Ziyâeddîn Efendi, Mahmûd Paşa Medresesinden icâzet aldıktan sonra Bâyezîd Medresesinde müderrisliğe başladı. Bir taraftan günden güne genişleyen ders halkasında ilim öğretirken, diğer yandan ilmî eserler telif ve neşretmeye başladı. Yirmi beş sene geceleri sabahlara kadar kitap yazmakla meşgul oldu. Zâhirî ilimlerde icâzet, diploma verme derecesine ulaşmasına rağmen devamlı tasavvufî yönden manevi ilimlerde irşâd edilme ihtiyacını hissetti.

  • Bu sıralarda 1845’de İstanbul’a gelip yerleşen ve Üsküdar Alaca Minare Tekkesi’nde tarîkat neşrine çalışan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin İstanbul halifelerinden Abdülfettah el-Ukarî ile bir sohbet meclisinde tanıtı. Ukarî, kendisine intisap etmek isteyen Gümüşhânevî’nin bu arzusunu ileride gelecek olan bir zâtın buna izinli olduğunu söyleyerek kabul etmedi.

  • Bir gün Abdülfettah Efendi’nin bulunduğu tekkede kendisi için önceden tayin edilmiş ve yalnızca kendisinin mânevî irşadıyla görevli olarak İstanbul’a gönderilmiş bulunan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdînin bir başka halifesi olan Trablus Şam Müftüsü Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî ile karşılaştı ve O’na intisap etti. O’nun mânevî gözetiminde altında seyr-u sülûkunu tamamladı.

  • 1864’de başladığı haftalık sohbetlerde Râmûzü’l-Ehâdîs’i şerh ederek Levâmiu’l-Ukûl adlı eserini meydana getirdi. On altı yıl müridlerine Nakşbendiyye ve Hâlidiyye usûlü zikir tâlim ettirdi ve Hatme-i Hace zikri icra eyledi.

  • Tarikat neşrine başladığında önceleri tekkeye fazla rağbet etmeyen Gümüşhânevî, Mahmud Paşa Medresesindeki hücresi ile iktifa etti. Burası sayıları zamanla artan müridlerinin ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelince ibadete kapalı ve metruk bulunan Fatma Sultan Câmiini tekke olarak kullanmaya başladı. Halîfelerinden Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi’nin gayretleriyle beş vakit ibadete açık hale getirilen bu caminin bitişiğine Gümüşhânevî tarafından on altı odalı bir ev ile bir de tekke yaptırılıp vakfedildi. Ev ve tekke yapımından sonra Şeyh hazretleri buraya taşındı, bu cami ve müştemilatı zamanla «Gümüşhâneli Dergâh-ı Şerîfi» diye anıldı.

  • Kapısında:
    «Nakşbendî Dergâhıdır bu makâm-ı dil-küşa
    İşte meydân-ı muhabbet gel azîzim merhaba!» yazılıdır.

  • Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretleri on altı yıl talebelerine mânevî ilimleri öğretip onları yetiştirdi. Talebelerini ve sevdiklerini haram olan alışverişten korumak için Osmanlı Devleti’nin iktisâdî ve içtimâî târihinde mevcûd olan «avârız sandıklarına» benzer dergâh içi bir yardımlaşma müessesesi kurdu. Burada ilim faaliyetleri ve tasavvuf çalışmaları yaptı.

  • Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretleri yaz aylarında bazen Beykoz’daki Yûşâ Tepesi adı verilen mevkiye çadır kurarak, talebeleriyle burada sohbet ederdi.

  • Tarikatlerin ana usulleri olan şu esasları müridlerine talim ettirdi. 

    • Vukuf-u zamani: Yaşadığın zamanın farkında ol.
    • Vukuf-u adedi: Zikirde sayıya riayet et.
    • Vuk’uf-u kalbi: Kalbinin hallerini bil.
    • Nazar berkadem: Dikkatini kendi adımlarına yönelt.
    • Huş der dem: Her an Allah’ın huzurunda olduğunu bil.
    • Sefer der vatan: İyiliğe doğru yolculuk halinde ol.
    • Halvet der encümen: Halk içinde Hakk ile ol.
    • Yad-ı kerd: Her an Allah’ı hatırla.
    • Baz-ı keşt: Maksadın Allah ve Onun rızası olsun.
    • Nigah-ı daşt: Kalbini masivadan koru.
    • Yad-ı daşt: Her an Allah’ın seni gördüğünü bil.
  • Kalemi ve kelâmıyla mücâdele veren Gümüşhânevî, 93 Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus savaşlarına iştirak ederek cephede bizzat çarpıştı, gönüllü gittiği bu savaşın kesintiye uğradığı sırada Of’a gelerek tarikat neşrinde ve irşad hizmetinde bulundu, bir kütüphane tesis etti, savaş başlar-başlamaz muharebe meydanına tekrar döndü.

  • Ahmed Ziyâüddîn-i Gümüşhânevî hazretleri, ömründe iki defa hacca gitti. Birinci yolculuğunda İskenderiye ve Mısır’a uğradı. Buradaki enbiyâ ve evliyâ kabirlerini ziyaret etti. Bir buçuk ay süren bu ziyaretinde Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin sohbetiyle şereflenenlerden Küçük Aşık Efendi ile sohbette bulundu. İlk haccından sonra altmış üç yaşında iken Şeyhü’l-Harem-i Nebevî Mehmed Emin Paşa’nın kızı Havva Seher Hanım’la evlendi. 

  • İkinci hacc yolculuğuna ailesiyle beraber çıktı, Mekke ve Medine’de pek çok kişi ile görüştü. Bunlardan bazılarına hadis okuttu, bazılarına da tarikat telkininde bulundu. Hacc dönüşünde Mısır’a uğradı ve burada üç yıldan fazla kaldı. Bu süre zarfında Tanta, Kahire, Nâsıriyye, Câmiu’l-Ezher ve Seyyidinâ Hüseyin câmilerinde Râmûz okuttu, beş kişiye de tarîkat halifeliği verdi.

  • Gümüşhânevî hazretleri 13 Mayıs 1893 senesinde sabahleyin saat on sularında ansızın gözünü açıp «Hepsini isterim Ya Kibriyâ’!» diyerek dâr-ı bekâya irtihal eyledi. Kabri, Süleymaniye Camii avlusunda Kanûnî Sultan Süleyman Türbesi’nin kıble tarafındadır. Yanlarındaki kabirde zevceleri Havva Seher Hanım yatmaktadır.

  •  Müellifin Hayatı

    — Kitap Hakkında Bilgi

  • Tercümeye esas alınan kitap İSAM Kütüphanesi elektronik ortamında ulaşılabilir olup 297.86 GÜM.R 1276 numarayla Kitabü’l-abir fi’l-ensar ve’l-muhacir ve’l-cihad ve’l-gazv ve’ş-şüheda ismiyle (Ahmed Ziyaeddin Nakşibendi Gümüşhanevi. - İstanbul: [y.y.], 1276. 52 s.) kayıtlıdır.

  • Kitabın bir nüshası Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kütüphanesinde 023901 Kayıt No ile mevcuttur.

  • Kitap haşiyeli olup esas metin tercüme edilmiştir. Haşiye kısmı dikkate alınmamıştır.

  • Kitabın tab işlerini gerçekleştiren Hacı Hasan b. Ömer kitabın sonuna şu ifadeleri eklemiştir.

  • «Hamd Allah (cc)a, salat ve selam Muhammed (sav) ve aline ashabına olsun.

  • Bu risalede kabul gören meseleler, rağbet edilen konular ve talep edilen hükümler, avam ve havas için büyük faydalar, özellikle talipler ve aşıklar için güzel faydalar vardır.

  • Bu risale kitap, sünnet, kıyas ve icma-ı ümmete uygundur. Faydalı bir içeriğe sahiptir. İçinde faydalı meseleler, Kuran ve hadisten delillerin analizi, (ayet ve hadislerin) muradının ortaya konulması ve (gelişi güzel) konuşulan konuların defedilmesi vardır. 

  • Allah müellifin çabasını makbul eylesin, ona zatının tecellisini ve habibinin sırrını nasip eylesin. Bu risaleyi ben, Allah dostlarının ve miskinlerin hizmetçisi Hacı Hasan bin Ömer en-Nakşibendi, el- Halidi, es-Sunguri tab ettim.

  • Hamdolsun bu veciz ve faydalı risale «Risaletü el-Abir fi Hakkil Ensari ve’l-Muhacir» ismiyle Alim, kamil, fazıl Ahmet Ziyaüddin bin Mustafa -Allah ona lütuf ve yakınlık ihsan etsin- tarafından ahrette kurtuluş isteyenleri kıyamete kadar irşad maksadıyla yazılmıştır.

  • Bitirilmesi (Hicri) 1276 senesinin Muharreminin ilk günlerine tesadüf etti.

  • Kitabın içerisindeki ayetler tercüme edilirken Diyanet İşleri Başkanlığının hazırlamış olduğu meal esas alınmıştır. Kitabın son kısmına ise Gümüşhanevi’nin farklı kitaplarından derlenen sözler eklenmiştir.

  • Günahın küçüklüğüne değil; huzurunda suç ve günah işlediğin Cenabı Allah’ın büyüklüğüne bak. (Necatü'l- Gafilin)

  • Dünya ve ahirette, şer gam, keder ve dert namına ne varsa hepsinin sebebi günahlardır. (Devau’l-Müslimin)

  • Günahlardan kurtuluşun en süratli ve kestirme yolu, muhabbetullah ve cemalullaha aşk ve şevk ile bağlanmadır. (Devau'l-Müslimin)

  • Aşk ise, bütün his, irade ve düşüncelerden sıyrılarak yalnız Allah’a büyük bir iştiyakla yönelmek, mal evlat, dünya vs. her türlü ilgi alakadan koparak, Halık'a hasret duymaktır. (Devau'l-Muslimin)

  • Duada istenilen şey, isteyen kişinin gücü ve kabiliyeti ile münasip olmalıdır. Dua ve niyaz esnasında, isteğinin kabul edileceğine dair ümidi, reddedileceği endişesine galip kılarak, Allah’a karşı hüsnü zannı elden bırakmamalıdır. (Netayicü'l-İhlas)

  • Hacc farizası, her adımında, ahret ve ölüm ile irtibat kurularak ifa edilmesi gereken bir mükellefiyettir. (Camiu'l-Menasik)

  • Ahirette Allah’ı görmeyi murad eden kişi de, evvelemirde takva azığını hazırlamalıdır. (Camiu'l-Menasik)

  • Allah'a erişebilmek için, ölmeden evvel ölmek sırrınca, her türlü dünyevi, nefsi ve şehevi arzulardan sıyrılmak gerekir. (Camiu'l-Menasik)

  • Seyr-ü suluk'un sonunda hasıl olan vuslatta da, müşahade ve tecellilerin zevkinde fena esastır. (Camiu'l-Menasik)

  • Eğer ikrar, tek başına iman olsaydı, bütün münafıkların, sadece kalben Allah'ı (cc) tanıma da imandan sayılmış olsaydı, bütün ehli kitabın mü'min sayılması lazım gelirdi. (Camiu'l-Mutun)

  • Hicret, küfür beldesinden, iman ve İslam beldesine, inkârdan imana, kötülüklerden iyiliğe, dünyanın geçici ve iğreti cazibesinden, ahretin daimî lezzetlerine göç etmek, birincileri bir tarafa bırakıp, ikincileri tercih etmektir. (Kitabu'l-Abir)

  • İnsan, kâinatın ruhu, kâinat da insanın dışı ve kabuğu olmuştur. (Ruhu'l-Arifin)

  • İnsan, ruhu ile lahut, aklı ile ceberut, akli melekeleri ile melekut, vücudu ile de şuhud alemini birer hassa halinde bünyesinde barındıran, mürekkep (komplike) bir yaratıktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • İnsanda arş ve levh-i mahfuzun mukabili olarak gösterilen yer kalptir. (Camiu'l-Usul)

  • Cihada gelince, bu ibadetlerin en büyüğüdür. Bunda halis niyet şarttır. (Ehli Sünnet İtikadı)

  • Kula Allah tarafından yapılan bir muamele, kulun zannına en uygun olanıdır. (Camiu'l Usul)

  • Her işini rastgele salıvermek, Allah’tan uzak olanların işidir. Her işittiğine kulak verip gönül açmak, dinlemek; nefsine mağlup olmuş kimselerin işidir. Bu ise Allah yolunda ilerleme şöyle dursun, geriye dönüş ve aşağıya düşüşün ta kendisidir. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’tan başkasının teveccühünü kazanmak için yaltaklanmak, Allah’a karşı arka çevirmektir. (Camiu'l- Usul)

  • Bilinmelidir ki; Allahu Teâlâ Hazretleri kullarını Zatı Ebediyyetine erdirmek için mahlûkatın nefesleri adedince sebepler halk etmiştir. Kullar bu sebeplere yapışarak Allahu Teâlâ’nın rızasını bulur. (Camiu’l-Usul)

  • Zikir, Allah sevgisi ile dolmaya vasıta ve sebeptir. Bu sevgiden de vuslat hâsıl olur. (Camiu'l-Usul)

  • Bütün felaketler üç şeyde toplanmıştır: Yaradanı bırakıp yaratıktan korkmak, Rızık endişesi içinde olmak, Nefsin arzularına rıza göstermek. (Camiu'l-Usul)

  • En büyük lütuf ve selamet üç şeydedir: Her şeyde Allah’a güvenmek ve dayanmak, her durumda ondan razı olmak, kötü insanlardan uzak durmak. (Camiu'l- Usul)

  • Kim Allahu Teâlâ’ya teveccühte bulunduğu halde, kalbi başka şeylerle meşgul olursa, o kimse ile Allah arasına perdeler girer. (Camiu'l-Usul)

  • Ey hakikat yolunun yolcusu olan salik, hizmetinle Allah’a vasıl olmak istiyorsan önce euzubesmele ile ona sığın. Onu zikrederek sadakat minderi üzerine otur. Marifet yolu ile ve sade ibadet niyeti ile kalbini ona bağla. (Camiu'l-Usul)

  • Dünya seni kendi alemine boğmadan önce, sen onu tevhid denizine daldır. (Camiu'l-Usul)

  • Nefse karşı cihad etmek istediğin zaman, onun her kıpırdayışına ilim ile karşı çık. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’a bağlanmak demek, Ondan başkasında kudret, kuvvet, irade, hüküm görmemek, O'ndan başkasından gelecekleri kabul etmemek, O'ndan başkasından istememek ve ondan başkasına güvenmemektir. (Camiu'l- Usul)

  • Allah’ın emirlerine yakın olmanın en güzel yolu zikir, fikir, haram olan şeylerden sakınmak ve iyi amellere koşmaktır. (Camiu'l-Usul)

  • Bilmiş olalım ki, edep ölçülerine riayet ederek, dünyanın helal olan nimetlerinden faydalanan kimsenin kalbi, kederden kurtulur ve nefsaniyet ateşi ile perdelenmez. (Camiu'l-Usul)

  • Muhakkak ki, dünya sevgisi bütün büyük günahların başıdır. (Camiu'l-Usul)

  • Kendisinde bulunmayan dünyalığı istemeyen, bulduğu zaman sevinip ona bağlanmayan, elinden çıktığı zaman da üzülmeyen kimse, dünya sevgisini kalbinden çıkarmış olan kimsedir. (Camiu'l-Usul)

  • Nerede olursan ol, Allah’a isyan etmekten sakın, O'na karşı ittika üzere bulun. Muhakkak ki (hayırlı) akibet, Allah’tan korkanlarındır. Hiçbir ibadet takvanın yerini tutamaz. Allah muttaki (korkan) kullarını sever. (Camiu'l-Usul)

  • Bir kimseden bir şey istemeye karar verdiğin vakit, bu talebini önce Allahu Teâlâ’ya arzet; daha sonra da kimden talepte bulunacaksan ona söyle. Eğer talebin yerine gelirse, önce Allahu Teâlâ’ya, sonra da talebinin yerine getirilmesine vesile olan kimseye teşekkür et. Eğer talebin yerine getirilmezse Allahu Teâlâ’nın takdirine rıza göster. Kendisinden talepte bulunduğun kimseye, talebinin olmayışını nisbet etme. Allahu Teâlâ’nın her şeye kadir ve her şeyin Halik'i olduğunu unutma. (Camiu'l-Usul)

  • Allahu Teâlâ’nın kötülediklerinden başka kimseyi kötüleme. O'nun övgüsüne şerefli kıldığı kimselerden başkasının övgüsünü de yapma. Neye layık olduğunu bilmediğin kimseler hakkında mutlaka susmalısın. (Camiu'l-Usul)

  • Ey Hak yolunun yolcusu olan salik, bilmiş ol ki, tevazu (alçak gönüllülük) vasıfların en beğenilmişi, en güzeli ve en kıymetlisidir. (Camiu'l-Usul)

  • Başkalarının seni dinlemesi için ilim tahsil etme. İlmi, Allahu Teâlâ hazretlerinin tasdik etmesi için tahsil et. Yani O'na layık kulluk hizmetinde bulunmak için bilgini artır. (Camiu'l-Usul)

  • Şirk tehlikesi bulunan her türlü inanç ve davranışlardan ve şehvete meylettiren dünya sevgisinden arınmak ve korunmak elbette lazımdır. Nefsin arzusuna uyularak bozulan dünya ve dini hayatımızı tevbe ve istiğfar ile düzeltmek icap eder. (Camiu'l-Usul)

  • Bir kimse Allah'ı sever ve sevdiklerini de Allah için severse, o kimsenin veliliği tamdır. Seven kimse, gerçekte sevgilisinden başka kalbinde sultan bulunmayan kimsedir. Seven, sevgilisinin arzusundan başka bir arzuya da kalbinde yer vermez. (Camiu'l-Usul)

  • Her şey sahibinindir. Bir şeyi sahibine vermek de edeptir. (Camiu'l-Usul)

  • Kim Allahu Teâlâ’ya karşı dosdoğru olur, varlığını O'na sadakatte kullanırsa -bildiği ve söylediği şeyler ister az olsun ister çok- o kimse kendisine uyulabilecek bir imamdır. Öyle kimselere tabi olanların azlığı şeref ve derecelerine zarar vermez. İsterse kendilerine uyan sadece bir kişi olsun. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’a teslimiyet, bedenin (azaların) hakkı; Hamd ve sena dilin hakkı; zahmeti çekilmeden hidayet üzere bulunuş, kalbin hakkıdır. (Camiu'l-Usul)

  • Güneş huzmelerini baş gözümüzle görür, durumunu da maddi olan aklımızla anlarız. Ruhun tecelli huzmelerini de can gözü (basiret) ile görür, yakîn ile anlarız. Güneş batınca aydınlığın yerini karanlık aldığı gibi, ruha ait tecelliler kesilince de salikin manevi hayatı karanlığa gömülür. (Camiu'l-Usul)

  • Zühd, dünyanın süsünü ve aldatıcı servetini bırakmaktır. İhtirastan ve ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılmaktan vazgeçmektir. (Camiu'l-Usul)

  • Dünyayı çok seven kimsenin kalbinde cennet sevgisi kalmaz. Dünyanın süsüne ve güzelliğine kapılan kimse ahreti düşünemez. Ahiretin anılması böylelerine acı gelir. Nefisleri dünya ile dolu olduğundan ölümden korkarlar. (Camiu'l-Usul)

  • Kazancın helal olsun ve her işte niyetin daima halis ve samimi olsun. (Camiu'l-Usul)

  • Gözlerini insanların elindekilere diken; sağı, solu gözetleyen kimse kanatın derinliğine inmemiştir. Kanaat sahibi olan kimse zilletten ve alçalmadan kurtulur. Kanaatı elinden bırakan bütün bir ömür boyu kasabın önünde kuyruk sallayan köpeğe benzer. Birazcık et için başına gelmeyen kalmaz. (Camiu'l-Usul)

  • Muhabbet, ibadete tabidir. Allah ve Rasulünü sevmek ibadetten önce gelir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ’yı bilmeden O'nun hakkında sevgi tasavvur eylemek mümkün değildir. İnsan yaradılışı icabı bilmediğini sevemez. (Ruhu'l-Arifin)

  • Sevgi, insan tabiatının zevk aldığı şeye karşı meylet mesidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Muhakkak ki, Cenab-ı Hakkı duyu organlarıyla anlamak ve O'nu herhangi bir şeye benzetmek mümkün değildir. O, ancak altıncı duyu organı olan kalp gözü dediğimiz basiretle, yüce isim ve sıfatlarının sırrına ererek, salikin derece ve seviyesine göre anlaşılabilir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Sevginin varlığa ihtiyacı vardır. Olmayan bir şeyin sevilmesi düşünülemez. (Ruhu’l-Arifin)

  • Her kimin kalp gözünün görüş sahası genişlerse, gerçek sevgili olan Allahu Teâlâ’ya olan bilgisi ve irfanı da o nisbette artar. Bunlara paralel olarak sevgisi de fazlalaşır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Sebebi bilinmeyen sevgide, sadece iki tarafın ruhları arasında anlaşma ve kaynaşma vardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Cenabı Hakk, cemal sıfatının yegâne sahibidir. Sevgiye vesile olan sıfatların hepsi O'nun cemal sıfatının tecellileridir. Kim o tecellilerden ne kadar nasip almışsa sevgisi de sevimliliği de o kadardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Sevgiye layık ve müstehak olan, ancak Allahu Teâlâ’dır. Onun sevgisine vasıta olmayan her sevgi batıldır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah rasulünü sevmek, Allah’ı sevmekten başka bir şey değildir. Zira Allah’ın rasulü, Allah sevgisinin insanlığa ve bilcümle varlığa akan kaynağı durumundadır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisi, O'nun marifetinin meyvesidir. Sevgi olmayınca marifette olmaz. Ona karşı sevgi ne kadar artsa, marifette o kadar artar. O'na olan kulluk vazifesi, kulun O'na sevgisi nispetinde kuvvet bulur. (Ruhu'l- Arifin)

  • Allah ile kul arasındaki sevginin ifade edilebilecek sebepleri, O'nun emirlerine gereği gibi uyup, yine O'nun ahlakıyla ahlaklanmak ve sıfatlarıyla sıfatlanmak suretiyle yakınlığını kazanmak şeklinde ifade edilebilir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Lezzetlerin en büyüğü ve en yücesi marifetullaha ermek ve O'nun bütün güzellikleri kendisinde toplayan cemalini seyretmektir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kalbin kendine mahsus tabiatı vardır. Onun tabiatı Allah’ın nuruyla ilgilidir. O nura taliptir. Çünkü O'nun nurunun makamı orasıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kainatın sahibi ve her şeyi yoktan var eden Allahu Teâlâ’dan daha şerefli, daha yüce, daha mükemmel ve daha büyük kim ve ne vardır ki, sevgiye O'ndan daha layık olsun ve sevene büyük zevki tattırabilsin. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ’yı severek marifetine eren kimse, fanilikten ebediliğe intikal eder. O'nu hakkıyla seven kimsenin yolunu ölüm kesmez. Marifetin yerleştiği bir gönül evini ölüm harap edemez. Marifet insanın teninde değil, ruhundadır. Ruhun sırrı Allahu Teâlâ’ya mahsus olup O'nun emrindedir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Nasıl olur? Hiç diz dize, can cana beraber olduğu kimseye yüksek sesle çağıran, bilinen meselelerini, meseleleri meydana getirene, değiştirmesi için durmadan yalvararak arz eden gördünüz mü? (Ruhu’l-Arifin)

  • Gerçeği görmek için gönül perdesinin aralanmasının şart olduğu, Allahu Teâlâ’nın koyduğu değişmez kanunlardan birisidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bedendeki birtakım arızalar, şehvet ve ona meyli teşvik eden hususlar Allah ile kul arasında perde teşkil ettiği müddetçe kul hayalin dışına çıkıp, gerçek bilgileri, keşifleri ve Allah’a kavuşmayı gerçekleştiremez. (Ruhu'l-Arifin)

  • Marifet bir deniz gibidir. Onun sahili yoktur. Celalin sahasını kavramak mümkün değildir. Kimde Allahu Teâlâ’ya, sıfatlarına, fiillerine ve mülküne ait irfan ve marifet çoğalırsa, ahrette sahip olacağı nimetler de o nispette çoğalır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Dünyadaki marifet ahretteki marifetlerin tohumudur. Çok ve sağlam tohum çok ve sağlam mahsul almaya vesiledir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kişinin irfanı uzun ömür sayesinde hem çoğalır hem de kemale erer. Bunun şartı ise tefekkür ve mücahedeye devam etmek, dünyanın aldatıcı cazibesine yakayı kaptırmamaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Ey Hakk yolunun yolcusu olan salik, bilmiş ol ki, insanların halleri itibariyle en mutluları, Allahu Teâlâ’yı en çok seven kimselerdir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Uzun müddet hasretiyle tutuşulan sevgilinin vuslatı, seven için en büyük nimettir. O'nun cemalini devamlı ve ebedi olarak seyretmek de yine öyle... (Ruhu'l- Arifin)

  • İnsan kalbi bir kap gibidir. Öyle bir kap ki, içinde su dolu ise sirke koyamazsınız, sirke dolu ise su koyamazsınız. Allahu Teâlâ bir şahıs için sadece bir kalp yaratmıştır. Bir vücutta iki kalp yoktur. Bir kalpte Allah sevgisinin mükemmel bir şekilde yer edebilmesi için, o kalbe başka bir sevginin az da olsa girmemiş olması lazımdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Dünya sevgisinin kalpten atılmasının usulü ve yolu sabır ve takvadan ayrılmamak, Cehennem korkusu Cennet ümidi ile şeriata sıkı sıkıya bağlanıp, kulluk vazifelerini ifada kusur etmemeye gayret göstermektir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Salih amel saliki Allahu Teâlâ’yı sevebilme mertebesine yükseltir. O'nu sevebilme irfanının en mükemmel vasıtası Salih ameldir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Güzel bir sanat eseri, güzel bir şiir, başarılı bir eser, bunları meydana getirenlerin üstün vasıflı kimseler olduklarına delalet ederler. Bütün bu güzel eserlerden Cenabı Hakk’ın en güzel eserlerine yol vardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ’ya karşı olan sevgi ve marifet öyle bir denizdir ki, o denizin ne dibi bulunur ne de sahili vardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Zerrelerden küçük bile olsa her varlık O'nun varlığını haykırmakta, O'nsuz hiçbir varlığın kendi kendine var olamayacağını, kendi başına yine kendi gücü ile hareket edemeyeceğini, bunların bir yaratıcısı, bir mutlak idarecisi bulunduğunu anlatmaktadır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Muhabbetin aslını inkâr eden kimse, sevdiğinin hakikatini de inkâr eder. (Ruhu'l-Arifin)

  • Unutulmuş, hayali bile kalpten silinmiş bir kimseye âşık olunamaz. Bir kimse tamamen unuttuğu ve hayalinden bile çıkardığı bir kimseye ani olarak rastlasa, o anda rastladığı bu eski aşinasına ilgi duyup duymayacağı da şüphelidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Keşif ve lütufların sahibi olan Allah, kulun haline ve derecesine göre en münasip olanı verir. Kula düşen şey, O'ndan daha fazlasına aylık kılmasını ve daha çok lütufta bulunmasını devamlı bir şekilde istemek olacaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ kuluna yaklaşır. O'nun yakın olmadığı bir kimsenin O'na yakınlaşması mümkün değildir. (Ruhu'l- Arifin)

  • Allahu Teâlâ'ya yaklaşmak demek, kulun şeytanlara ve hayvanlara mahsus olan sıfatlardan uzaklaşması ve en güzel ahlak olan, O'nun ahlakı ile ahlaklanması demektir. Bu yakınlık, zaman ve mekân yakınlığı değil, vasıf yakınlığıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Ne zaman ki kul -Cenabı hakkın izniyle- cehalet vasfını ilme ve anlayışa, irade gücünü şeytanı ve şehveti devre dışı bırakmaya, ahlaki güzelliklerini fena huylarını yok etmeye dair O'na yakın olmuş olur. (Ruhu'l-Arifin)

  • Herkes kendisinde Allah sevgisinin varlığını iddia edebilir. Fakat o Allah sevgisi herkesin sahip olabileceği kolay dava değildir. Bu sevginin yüceliğini ve inceliğini her insan anlayamaz ve kavrayamaz. (Ruhu'l- Arifin)

  • Dosta kavuşmak için her yolu göze almak sevginin icabındandır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bir kimse Allahu Teâlâ’nın emirleri olan ibadet ve taatlara nafilelerle birlikte devam ederek, O'na yakınlık kazanıp, O'nun katında derece almaya talip olduğu müddetçe, o kulu Allah seviyor demektir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bir kimse ısrarla nefsinin arzularına tabi oluyor ve onlardan bir türlü kendisini kurtaramıyorsa, bilinmelidir ki, o kimsenin sevdiği ve bir türlü terk edemediği nefsani arzularıdır. Gerçek sevgiyi nefsin arzularına feda etmek, Gerçek sevgili olan Allah’a olan sevgiyi terk etmektir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisinin kuvvet bulduğu yerde nefsin arzuları yok olur. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ’ya karşı yalnız amel ve ibadette bulunan bir kimse O'nun gerçek dostu olamaz. Gerçek dostları daha çok O'nun yasaklarından sakınanlardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bir kimsenin Allahu Teâlâ’yı sevmesi, Allahu Teâlâ’nın o kimseyi sevmesine sebeptir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah bir kimseyi sevince himayesine alır. Onu şehvet ve şeytan gibi manevi düşmanlarına galip ve muzaffer kılar. (Ruhu'l-Arifin)

  • Çok şey sevmek sevgide şirket (ikilik) sebebi değildir. Bir kimsenin Allahu Teâlâ’nın sevdiği her şeyi sevmesi buna açık bir delildir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bir kimsenin kalbinde Allah sevgisi ağırlık meydana getirirse, o kimsede, O'nun yarattığı her şeyi sevme hali gelişir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisinin alametlerinden birisi de ıssız yerlerde ibadet ve zikirle meşgul olmaktan hoşlanmak, öyle yerlerde O'na bol bol tazarru ve niyazda bulunmak ve işlenen kusurlar için üzüntü duyup, af dilemek, Kuranı Kerim okumak, teheccüt namazına devam etmek, O'ndan başka şeylerden uzak olmanın rahatsızlığını duymamak gibi şeylerdir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisinin alametlerinden birisi de sevgilinin emir ve arzularına tamamiyle uyarak onunla olan dostluğu en üstün seviyeye yükseltmektir. Bu ise hep O'ndan istemek, O'ndan beklemek ve O'na rica ve niyazda bulunmakla kazanılır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisinin alametlerinden birisi de yetişilmeyen dünya serveti ve mevkileri için üzüntüye kapılmamak; asıl üzüntüyü, Allah’ın rızasını kazanmak için, bir şeyler yapmadan ibadetsiz, zikirsiz, fikirsiz ve şuursuzca geçen zamanlar için duymak ve buna hayıflanmaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Gerçek şudur ki, seven sevdiğinden başka bir şey görmediği gibi, her gördüğü şeyi de sevdiğinden görür. (Ruhu'l-Arifin)

  • Yapılan ibadet ve taattan zevk almak, onu bir angarya ve yük kabul etmeyip, her ibadet ve taat sonunda daha neşeli, daha zinde dinlenmiş olarak çıkmak, kulda Allah sevgisinin varlığını ortaya koyan alametlerdendir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Cenabı Hakkı hakikaten seven bir kimse, kendisinde O'nun sevmediklerinden ne varsa, hepsinden O'nun hatırına vazgeçer. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kendilerinde Allah sevgisi bulunan kimseler, O'nun yolunda hizmet hususunda kimsenin ayıplamasına bakmazlar; mazluma şefkat ve merhamet, zalime de şiddet ve cesareti sırf Allah için yaparlar. (Ruhu'l- Arifin) 

  • Allahu Teâlâ’yı sevmek O'ndan korkmakla olur. Bu korku O'na bir saygı ve layık olamama korkusudur. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ bir kulunu sevgi hususundaki bir hatadan dolayı cezalandırmak isterse, önce o kuluna kendi nefsini beğendirir ve artık hiçbir şeye ihtiyacı bulunmadığına inandırır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Muhabbet Allahu Teâlâ’nın kullarına ikram buyurduğu derecelerin en yücesidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Seven kimse sevdiğinin hizmetinden kaçmamalı, elinden geldiği ve üzerine düştüğü kadarı ile hizmette bulunmalıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • İrfan sahibi bir kimseye göre, Allah sevgisinden başka her sevgi noksandır. Bütün sevgiler O'nun sevgisi ile bütünleşince mükemmelleşir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kulluğa ait olarak, din namına ifa edilen bütün güzel hizmetlerle her türlü ahlak güzellikleri sevginin eseridir. Sevgi ile meydana gelmiş şeylerdir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah ile ünsiyet, O'ndan başkasından ayrı olmakla mümkündür. O'nunla baş başa kalmaya mâni olan ve kalbi işgal edecek ünsiyete de manidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Ünsiyet sahibi olan kimse cemaat içinde yalnız, yalnızken de cemaat içinde gibidir. Başka bir ifade ile; kesrette vahdet, vahdette kesret hali yaşar. Böyle bir kimse garip iken Allah’a daha yakın, kalabalıklar içerisinde de O'ndan uzaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Basiret dediğimiz gönül gözü ile O'nun cemal sıfatlarının tecellilerini seyrediş, boş göz ile meydandaki güzellikleri seyredişten daha çok mükemmeldir. Kalp gözü açık olan kimselerin tecellileri seyretmesi bütün zevklerin üstündedir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Rıza, hoşa gitmeyen şeylere ve felaketlere sabırla karşılık verme halidir. Allah sevgisini tanımayan bir kimsenin, rıza halini tanıması mümkün değildir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kalbini sevgi istila eden bir kimse, içinde bulunduğu durumun dışında herhangi bir acıyı duyacak hali ve başka şeylerle ilgilenecek mecali yoktur. (Ruhu'l- Arifin)

  • Kalbin aşk ve sevgiyle meşgul olması, bütün meşguliyetlerden üstün ve faydalıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kendi nefsini bırakıp başkalarını tedaviye kalkışmak elbette ki kolaydır. Mühim olan, ilacın acısını kişinin kendi nefsine tattırmasıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kulun kalbinin şehvet ve buna benzer yaramazlıklardan arıtılmış olması, Allahu Teâlâ’nın o kulundan razı olduğuna delalet eder. (Ruhu'l-Arifin)

  • İtaatla isyan gerçekten de birbirinin zıddı olan şeyler olup, isyanın halk edilişinde de bir cihetten fayda, bir cihetten de zarar vardır. Her şey bir cihetten güzel, bir cihetten çirkindir. Nitekim O'nun meydana gelen hükmü (kaza'sı) da böyledir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Günahlardan arınmak için tevbe ve istiğfar etmek, bir takım ulvi emellere nail olabilmek için dua ve niyazda bulunmak kadere ve kazaya muhalif bir şey değildir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Dünya, fani olması itibariyle burada insana ikram edilenler de ister süfli olsun ister ulvi, kâmil manada doyurucu olamaz. Doyurucu olmayınca da arzu devam edecektir; talebi meydana getiren ihtiyaca olan arzu... Dua ise ulvi olan ihtiyaçlara karşı arzuyu, ihtiyaçların yaratıcısına açmaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kulun görevi sebebe yapışmaktır. Allahu Teâlâ her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Kulluğun icabı olan ibadet ve tevbe, sevap kazanmaya ve bağışlanmaya sebep teşkil etmektedir. Allahu Teâlâ sebepleri de yaratandır. Allah’tan istemek ve her şeyin sebebine yapışmak O'nun kulları için koyduğu bir kanundur. (Ruhu'l-Arifin)

  • Himmeti yüce olanın derecesi de yüce olur. Haramdan sakınanı Allah kötülüklerden korur. Hizmeti güzel olan ehli kerametten olur. (Camiu'l-Usul)

  • Ruhsatı bırakıp azimetlere devam eden daima hidayet üzerindedir. Nimete saygılı olan şükrünü eda etmiş olur. (Camiu'l-Usul)

  • Kötülüğe razı olmak, herhangi bir günaha ısrarla devam etmek ve başkalarının gözünden uzak yerlerde Allah korkusunu yitirmek manevi hastalıkların ve felaketlerin temelidir. (Camiu'l-Usul)

  • Kul, Allah’ın büyük hazinesinin başında hazine memuru, onun harcanmasından da korunmasından da yalnız Allah’a karşı sorumludur. (Camiu'l-Usul)

  • Bir işte güçlük çıkarma, güçlük çıkaran kimsenin gönlünü memnun eder. İmanın gayesini unutturur. Bencilliğe, fısku fucura, kendini beğendirme hastalığı olan gösterişe, yapmacıklığa sevkeder. (Camiu'l-Usul)

  • Dünyanın gurbet evi olduğunu hatırdan çıkarmamak ve bu evde kötülüğe götürücü nefse acımamak gerekir. (Camiu'l-Usul)

  • Ölüm anında vuku bulan dehşeti hatırdan çıkarmamalı, bu hal dünyanın süfli yönüne ait her şeyi unutturur. (Camiu'l-Usul)

  • Olur olmaz şeylerle dolan kalpte Allah sevgisine yer kalmaz. Kendisine yer verilmeyen yerde ise Allah sevgisini aramak boştur. (Camiu'l-Usul)

  • İslamiyet ile alakası yok iken, sonradan uydurulup dine mal edilen bidat ve hurafelerden şiddetle sakınmak gerek. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ın rızası sevdiği kullarının rızasına bağlıdır. Allah’ı arayanlar, O'nu bulan kimseleri bulurlar. Onu bulanlar da onun hazinesinin zenginliğine ererler. Bilmelidir ki onlara benzemek, dindarlıkta, ahlakta ve amelde olur. (Camiu'l-Usul)

  • Ağlamanın, hüzünlenmenin kalbi diriltmeye iyi geldiği bir hakikattir. Kalbin sıhhatli ve uyanık bulunmasıdır. Zikreden için esas olan kalbin sıhhatli ve uyanık bulunmasıdır. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’tan başkasına olan alaka zikirde feyiz kapısını kapatır. (Camiu'l-Usul)

  • Tasavvuf yolunun yokuşlarını çıkmak ve bu makamların sahibi olabilmek için nefsin, dünyanın ve şeytanın her türlü hilelerini, fenalıklarını ve kötü huylar ile onların kötü neticelerini çok iyi bilen ve bunlara karşı çare bulan kamil, alim ve ilmi ile amil bir mürşidin yanında, emrinde ve hizmetinde olmak lazımdır. (Camiu'l-Usul)

  • Şeytanın silahı tokluk, hapishanesi açlıktır. (Camiu'l-Usul)

  • Heva (Nefsin isteklerine uyma)nın silahı çok konuşmak, hapishanesi de susmaktır. (Camiu’l-Usul)

  • Susmanın aşırısı hikmetin belirmesi için zararlıdır. Uykusuzluğun fazlası da bedeni zayıf düşürür. (Camiu'l-Usul)

  • Kalbi düzgün, arınmış ve sıhhatli olmayanın cesedinin düzgün, arınmış ve sıhhatli olmasına imkan yoktur. (Camiu'l-Usul)

  • Nefsin istediğini yapmak salikin kalbinin karamasına, Allah’ın rızasından uzak kalmasına, içinin buğz ve kinle dolmasına, bir türlü gafletten kurtulmamasına ve şiddetli cezalara mahkûm olmasına sebep olur. (Camiu'l-Usul)

  • Maneviyatın sırları sayılamayacak kadar çoktur, salik bunlardan bazılarını anlamak için, irfanını imanı ile birleştirerek hareket etmelidir. (Camiu'l-Usul)

  • Eğer kalpteki doğuş rahmetle meydana gelirse o kalpte ünsiyet yerleşir, sevilen ve seven bir kimse olur. Eğer doğuş azametle meydana gelirse, o kalpte heybet yerleşir, herkese kendisini saydırır, eğer doğuş hikmetle meydana gelirse, o kalp mutmain olur ve sükunete erer. (Camiu'l-Usul)

  • Nefis vasıtası ile kalbe gelen doğuşlar, saliki zevk ve sefahate, yalan ve hileye, şehvet ve kötü ahlaka çağırır. (Camiu'l-Usul)

  • Şeytani olarak kalbe gelen doğuş, saliki isyana teşvik eder, fakirlikle korkutur, edep dışı hareketlere meylettirir, küfür ve küfre vasıta olan şeylerin içine daldırır. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ın rızasını kazanmaya yöneltmişse, bu kimseye bir kâmil mürşit elbette lazımdır. (Camiu'l-Usul)

  • Ey Hakkın talibi olan salik! Nasıl olur da nefsine inanmış, şehvetine bağlanmış bir kimse, Allahu Teâlâ’nın tecellilerine doğru yol alabilir? (Camiu'l-Usul)

  • Nefis aynasındaki görüntüyü önleyen hususlardan birincisi: Ayna üzerinde varlık suretinin oluşu, ona da-yanışı ve üzerine yüklenişi ile bu ayna paslanır. Paslanınca da geçmiş ve gelecek şeyleri kendi üzerinde gösteremez. (Camiu'l-Usul)

  • Hizmetinle Allah’a vasıl olmak istiyorsan önce Euzü besmele ile ona sığın. O'nu zikrederek sadakat minderi üzerine otur. Marifet yolu ile ve sade ibadet niyetiyle kalbini O'na bağla. (Camiu'l-Usul)

  • Ey fakir olanlara karşı zenginliği sonsuz olan, zayıf ve düşkün olanlara karşı sonsuz bir kuvvetle kavi bulunan, zelil olanlara karşı izzetle muamele eden, aciz olanlara karşı Kadir ve Muktedir olan Rabbim! Beni sadakat minderinden ayırma. Takva süsü ile donat. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ım beni yakınlığınla zenginleştir. Sana o kadar yakın olayım ki, başka hiçbir şeyin yakınlığını duymayayım, uzaklığın ne olduğunu da bilmeyeyim. (Camiu'l-Usul)

  • İlham yolu ile arız olan her hali, ancak kitap ve sünnete uygunlukla kabul edersin. Her hali bu yolla kabul ettikten sonra, meydana gelecek hiçbir halin neticesini merak etme. Her halin kitap ve sünnete uygunluğunu her zaman kesin ölçü olarak kabul et. (Camiu'l-Usul)

  • Cahilin meselelerini gönülden çıkararak Allah’a dön. Kim Allah’ın rızası istikametinde koşarsa, Allahu Teâlâ O'na kafidir. (Camiu'l-Usul)

  • Sen sana ait olan sıfatlara sahip ol. Bununla beraber, Allah ile olan alakanı da devam ettir. Sakın O'ndan kopanlardan olma. (Camiu'l-Usul)

  • Nefse karşı cihat etmek istediğin zaman, onun her kıpırdayışına ilimle karşı çık. Ona her hatasında Allah korkusunu göster ve onunla korkut. (Camiu'l-Usul)

  • Tevekkül kalbin, nefsin, aklın, ruhun, sırrın, zahir ve batın, ceza ve mükafatın Allah’tan olacağına inanmaktır. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’a bağlanmak demek, O'ndan başkasında kuvvet, kudret, irade, hüküm görmemek, O'ndan başkasından geleceği kabul etmemek, O'ndan başkasından iste memek ve O'ndan başkasına güvenmemektir. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ın emirlerine yakın olmanın en güzel yolu zikir, fikir, haram olan şeylerden sakınmak ve iyi amellere koşmaktır. (Camiu'l-Usul)

  • Bilmiş olalım ki, edep ölçülerine riayet ederek, dünyanın helal olan nimetlerinden faydalanan kimsenin kalbi, kederden kurtulur ve nefsaniyet ateşi ile perdelenmez. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ım! Sen beni zühdün gerçeğine erdir. Ta ki, senden başkasını istemeye muhtaç olmayayım. (Camiu'l-Usul)

  • Derece itibariyle insanların en fenası, verilmeye layık olana karşı cimrilik edip esirgeyendir. (Camiu'l-Usul)

  • Dünya ve dünyalığa ait şeylerle kalbini takıntılı kılmazsan, ilim ve marifette yüceliklere erenlerden olursun. (Camiu'l-Usul)

  • Eğer günahlarını hatırlamakla veya dünyanın geçici zevkleri sebebiyle kalbin manevi zevklere karşı perişan duruma geliyorsa, aklına gelen günahları ve dünya zevklerini ayaklarının altına al, çiğne. (Camiu'l-Usul)

  • Hiçbir zaman kalbine gelecek fena duygu ve düşüncelere iltifat etme. Aksi takdirde kalbini ilme ve irfana karşı kalın bir perde ile perdelemiş olursun. (Camiu'l-Usul)

  • Gerçekten de hidayet, Ancak Allah’tan korkan kimseler içindir. Muttaki olabilmek için dünyanın zararlı ve geçici zevklerinden yüz çevirmek lazımdır. (Camiu'l-Usul)

  • Allah'ı(cc) tanıyanlar, Onu hakkıyla sevenlerdir. Allah'ı seven kimseler, Onun her türlü fenalıklardan arıttığı, yücelttiği ve nefsi ile hevasını kendisine perdelediği kimselerdir. (Camiu'l-Usul)

  • Bilmiş ol ki, dünyada ve ahrette zararda olan kimse, işlediği fena şeyler sebebiyle felakete sürüklenen kimselerin fenalıklarına sahip çıkan kimselerdir. (Camiu’l- Usul)

  • Nerede olursan ol, Allah’a isyan etmekten sakın. Ona karşı ittika üzere bulun. Muhakkak ki hayırlı akibet Allah’tan korkanlarındır. (Camiu'l-Usul)

  • Sen nefsine zulmedenlerden olma, hizmette kullanacağın için ona yardımcı ol. (Camiu'l-Usul)

  • Dünyalığa ait olan zenginlik ve rütbeler, bunlardan dolayı gelecek manevi ve gizli felaketlerden, bunların meşguliyetinden, biriktirme ve kazanma hırsından, gönlü bunların sevgisi ile doldurmaktan da dikkatle sakınmalıdır. (Camiu'l-Usul)

  • İnsanların övmesi ile saygı ve hürmetleri de Allahu Teâlâ’nın lütfu olarak kabul etmeli, bunlardan nefse pay çıkarmamalı ve bunların gerçek sahibi olan Allah’a hamd ve sena etmelidir. (Camiu'l-Usul)

  • Bir şey istediğin zaman, yalnız Allah’tan iste. Eğer istediğini verirse, Ona şükret. Eğer vermezse yine de razı ol. Nefsinin seni aldatmasından, kötü zan sahibi olmaktan ve şehvetine esir olmaktan şiddetle sakın. (Camiu'l-Usul)

  • Kulun Allah’tan isteyeceği en faziletli şey, dinde hayırlı olan şeylerdir. Dinde hayırlı olan şeyler, ahrette de hayırlı olan şeylerdir. Ahirette hayırlı olan şeyler, dünyada da hayırlı ve faydalı görülen şeylerdir. (Camiu'l-Usul)

  • Derece itibarıyla Allah katında insanların en bayağısı, dinini dünya ihtiyaçlarının karşılanması için sebep olarak kullanan, onunla Allah’ın rızasını aramayan ve onu istismar eden kimsedir. (Camiu'l-Usul)

  • Eğer karşına rızaya vesile olan şeyler çıkarsa şükret. Eğer hoşa gitmeyen şeylerle karşılaşırsan sabret. Zira her ikisini halk edenin de Allahu Teâlâ olduğu ve her ikisinde de hangi hikmetlerini gizlediği bilinemez. (Camiu'l-Usul)

  • Müminin izzeti, Allahu Teâlâ’nın onu nefsine, keyfine, şeytana, dünyaya, gizli ve aşikar bir takım putlara tapmaktan sakındırmış bulunmasındadır. (Camiu'l-Usul)

  • Ey Hakk yolunun yolcusu olan kimse, bilmiş ol ki, tevazu vasıfların en beğenilmişi, en güzeli ve en kıymetlisidir. (Camiu'l-Usul)

  • Manevi yola girmek ne ruhbaniyetle ne arpa ekmeği yemekle ne aba giymekle ne de yapmacık bazı merasimleri ifa etmekle olur. Gerçek tarikat ehli, sabrı prensibinin başına alan ve insanı Allah’a götüren yolda olan, bulunduğu yolun hakikaten Allah’a götüren yol olduğunu idrak eden kimsedir. (Camiu'l-Usul)

  • Takva, nefsin bütün arzularına karşı çıkıp, her şeyde Allah’ın rızasına uymayan şeyleri yapmanın endişesinden boş ve gafil olmamaktır. (Camiu'l-Usul)

  • Müminlerden iyilik yapmayı esirgeme, Günah işlemeye devam eden kimseler de olsalar, onları bırakma. Allahu Teâlâ’nın adaletini onlar üzerine tatbik et. Acıyarak onları bulunduğu isyandan uzaklaştır. (Camiu'l-Usul)

  • İhlas, Allahu Teâlâ’nın nurlarından bir nurdur ki, onu ancak gerçek mümin kullarının kalbine emanet eder. (Camiu'l-Usul)

  • Kişinin Allah’a dost olması mücahede ile, Rasulüne dost olması sünnetine hakkıyla uymakla, müminlere dost olması da İslam cemaatine Allah’ın ve Rasulünün istediği gibi bağlanmakla olur. (Camiu'l-Usul)

  • Bir kimse Allah’ı sever ve sevdiklerini de Allah için severse, o kimsenin veliliği tamdır. Seven kimse gerçekte sevgilisinden başka kalbinde sultan bulunmayan kimsedir. Seven sevgilisinin arzusundan başka bir arzuya da kalbinde yer vermez. (Camiu'l-Usul)

  • Gerçek muhabbetin zevkine eren kimse Allah’tan başkasını sevemez. (Camiu'l-Usul)

  • Tasavvufun ilk başlangıcı, mahlukatı incitmekten sakınmaktır. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer her sıkıntının önlenmesini ister ve her darlığını yok etmek istersen istiğfara devam et, günde en az yüz defa istiğfar et. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer huşû istersen,fuzulû bakışlarını terk et. Eğer hikmete kavuşmayı istersen, fuzulî konuşmayı bırak. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer ibâdetin tadını almak istersen, gündüz oruç tut ve geceleyin ibâdet et. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer nefsinin ayıplarını kapatmak istersen, insanların ayıplarını aramaktan vazgeç. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer Allah korkusunu yaşamak istersen, vesveseyi bırak. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Her kötülükten korunmak istersen, kötü zan yapmayı bırak. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer kıyamette yüzünün berraklığını istersen, gece namazına devam et. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer kıyametteki susuzluktan kurtulmak istersen, oruca devam et. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Kabir azabından kurtulmak istersen, pisliklerden sakın ve haram rızık yemekten kaçın. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • İnsanların en zengini olmak istersen, kanaat ehli ol. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • İnsanların en âbidi olmak istersen, Resûlullah'ın sünnetlerine yapış. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri) 

  • Allah'ın taksimine râzı ol ki insanların en zengini olasın. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)ı

  • Çok fazla gülme; çünkü fazla gülmek kalbi öldürür. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • İmanını olgunlaştırmak istersen, ahlâkını güzelleştireceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Allah'ın sevgisini kazanmak istersen, insanların işlerini göreceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Kıyamet gününde nurlanmak istersen, hiçbir kimseye zulmetmeyeceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • İnsanların en kuvvetlisi olmak istersen, Allah'a tevekkül edeceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Allah'ın gazabından emîn olmak istersen, Allah'ın kullarına buğuz etmeyeceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Duânın kabulünü istersen, faiz yemeyi, haram yemeyi bırakacaksın. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Kıyamette rezil rüsvây olmayayım dersen, şehvet ahlâklarından vazgeçeceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Büyük günahlardan korunmak istersen çirkin ahlâklarından vazgeçeceksin. (Gümüşhanevi’nin Vasiyetleri)

  • Allah'ın gazabından kurtulmak istersen, verdiğin sadakayı gizli yapacaksın ve sıla-i rahimi ihmal etmeyeceksin, akrabanı yoklayacaksın. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  •  Kitap Hakkında Bilgi

    Gümüşhanevi'den İnciler

  • Günahın küçüklüğüne değil; huzurunda suç ve günah işlediğin Cenabı Allah’ın büyüklüğüne bak. (Necatü'l- Gafilin)

  • Dünya ve ahirette, şer gam, keder ve dert namına ne varsa hepsinin sebebi günahlardır. (Devau’l-Müslimin)

  • Günahlardan kurtuluşun en süratli ve kestirme yolu, muhabbetullah ve cemalullaha aşk ve şevk ile bağlanmadır. (Devau'l-Müslimin)

  • Aşk ise, bütün his, irade ve düşüncelerden sıyrılarak yalnız Allah’a büyük bir iştiyakla yönelmek, mal evlat, dünya vs. her türlü ilgi alakadan koparak, Halık'a hasret duymaktır. (Devau'l-Muslimin)

  • Duada istenilen şey, isteyen kişinin gücü ve kabiliyeti ile münasip olmalıdır. Dua ve niyaz esnasında, isteğinin kabul edileceğine dair ümidi, reddedileceği endişesine galip kılarak, Allah’a karşı hüsnü zannı elden bırakmamalıdır. (Netayicü'l-İhlas)

  • Hacc farizası, her adımında, ahret ve ölüm ile irtibat kurularak ifa edilmesi gereken bir mükellefiyettir. (Camiu'l-Menasik)

  • Ahirette Allah’ı görmeyi murad eden kişi de, evvelemirde takva azığını hazırlamalıdır. (Camiu'l-Menasik)

  • Allah'a erişebilmek için, ölmeden evvel ölmek sırrınca, her türlü dünyevi, nefsi ve şehevi arzulardan sıyrılmak gerekir. (Camiu'l-Menasik)

  • Seyr-ü suluk'un sonunda hasıl olan vuslatta da, müşahade ve tecellilerin zevkinde fena esastır. (Camiu'l-Menasik)

  • Eğer ikrar, tek başına iman olsaydı, bütün münafıkların, sadece kalben Allah'ı (cc) tanıma da imandan sayılmış olsaydı, bütün ehli kitabın mü'min sayılması lazım gelirdi. (Camiu'l-Mutun)

  • Hicret, küfür beldesinden, iman ve İslam beldesine, inkârdan imana, kötülüklerden iyiliğe, dünyanın geçici ve iğreti cazibesinden, ahretin daimî lezzetlerine göç etmek, birincileri bir tarafa bırakıp, ikincileri tercih etmektir. (Kitabu'l-Abir)

  • İnsan, kâinatın ruhu, kâinat da insanın dışı ve kabuğu olmuştur. (Ruhu'l-Arifin)

  • İnsan, ruhu ile lahut, aklı ile ceberut, akli melekeleri ile melekut, vücudu ile de şuhud alemini birer hassa halinde bünyesinde barındıran, mürekkep (komplike) bir yaratıktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • İnsanda arş ve levh-i mahfuzun mukabili olarak gösterilen yer kalptir. (Camiu'l-Usul)

  • Cihada gelince, bu ibadetlerin en büyüğüdür. Bunda halis niyet şarttır. (Ehli Sünnet İtikadı)

  • Kula Allah tarafından yapılan bir muamele, kulun zannına en uygun olanıdır. (Camiu'l Usul)

  • Her işini rastgele salıvermek, Allah’tan uzak olanların işidir. Her işittiğine kulak verip gönül açmak, dinlemek; nefsine mağlup olmuş kimselerin işidir. Bu ise Allah yolunda ilerleme şöyle dursun, geriye dönüş ve aşağıya düşüşün ta kendisidir. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’tan başkasının teveccühünü kazanmak için yaltaklanmak, Allah’a karşı arka çevirmektir. (Camiu'l- Usul)

  • Bilinmelidir ki; Allahu Teâlâ Hazretleri kullarını Zatı Ebediyyetine erdirmek için mahlûkatın nefesleri adedince sebepler halk etmiştir. Kullar bu sebeplere yapışarak Allahu Teâlâ’nın rızasını bulur. (Camiu’l-Usul)

  • Zikir, Allah sevgisi ile dolmaya vasıta ve sebeptir. Bu sevgiden de vuslat hâsıl olur. (Camiu'l-Usul)

  • Bütün felaketler üç şeyde toplanmıştır: Yaradanı bırakıp yaratıktan korkmak, Rızık endişesi içinde olmak, Nefsin arzularına rıza göstermek. (Camiu'l-Usul)

  • En büyük lütuf ve selamet üç şeydedir: Her şeyde Allah’a güvenmek ve dayanmak, her durumda ondan razı olmak, kötü insanlardan uzak durmak. (Camiu'l- Usul)

  • Kim Allahu Teâlâ’ya teveccühte bulunduğu halde, kalbi başka şeylerle meşgul olursa, o kimse ile Allah arasına perdeler girer. (Camiu'l-Usul)

  • Ey hakikat yolunun yolcusu olan salik, hizmetinle Allah’a vasıl olmak istiyorsan önce euzubesmele ile ona sığın. Onu zikrederek sadakat minderi üzerine otur. Marifet yolu ile ve sade ibadet niyeti ile kalbini ona bağla. (Camiu'l-Usul)

  • Dünya seni kendi alemine boğmadan önce, sen onu tevhid denizine daldır. (Camiu'l-Usul)

  • Nefse karşı cihad etmek istediğin zaman, onun her kıpırdayışına ilim ile karşı çık. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’a bağlanmak demek, Ondan başkasında kudret, kuvvet, irade, hüküm görmemek, O'ndan başkasından gelecekleri kabul etmemek, O'ndan başkasından istememek ve ondan başkasına güvenmemektir. (Camiu'l- Usul)

  • Allah’ın emirlerine yakın olmanın en güzel yolu zikir, fikir, haram olan şeylerden sakınmak ve iyi amellere koşmaktır. (Camiu'l-Usul)

  • Bilmiş olalım ki, edep ölçülerine riayet ederek, dünyanın helal olan nimetlerinden faydalanan kimsenin kalbi, kederden kurtulur ve nefsaniyet ateşi ile perdelenmez. (Camiu'l-Usul)

  • Muhakkak ki, dünya sevgisi bütün büyük günahların başıdır. (Camiu'l-Usul)

  • Kendisinde bulunmayan dünyalığı istemeyen, bulduğu zaman sevinip ona bağlanmayan, elinden çıktığı zaman da üzülmeyen kimse, dünya sevgisini kalbinden çıkarmış olan kimsedir. (Camiu'l-Usul)

  • Nerede olursan ol, Allah’a isyan etmekten sakın, O'na karşı ittika üzere bulun. Muhakkak ki (hayırlı) akibet, Allah’tan korkanlarındır. Hiçbir ibadet takvanın yerini tutamaz. Allah muttaki (korkan) kullarını sever. (Camiu'l-Usul)

  • Bir kimseden bir şey istemeye karar verdiğin vakit, bu talebini önce Allahu Teâlâ’ya arzet; daha sonra da kimden talepte bulunacaksan ona söyle. Eğer talebin yerine gelirse, önce Allahu Teâlâ’ya, sonra da talebinin yerine getirilmesine vesile olan kimseye teşekkür et. Eğer talebin yerine getirilmezse Allahu Teâlâ’nın takdirine rıza göster. Kendisinden talepte bulunduğun kimseye, talebinin olmayışını nisbet etme. Allahu Teâlâ’nın her şeye kadir ve her şeyin Halik'i olduğunu unutma. (Camiu'l-Usul)

  • Allahu Teâlâ’nın kötülediklerinden başka kimseyi kötüleme. O'nun övgüsüne şerefli kıldığı kimselerden başkasının övgüsünü de yapma. Neye layık olduğunu bilmediğin kimseler hakkında mutlaka susmalısın. (Camiu'l-Usul)

  • Ey Hak yolunun yolcusu olan salik, bilmiş ol ki, tevazu (alçak gönüllülük) vasıfların en beğenilmişi, en güzeli ve en kıymetlisidir. (Camiu'l-Usul)

  • Başkalarının seni dinlemesi için ilim tahsil etme. İlmi, Allahu Teâlâ hazretlerinin tasdik etmesi için tahsil et. Yani O'na layık kulluk hizmetinde bulunmak için bilgini artır. (Camiu'l-Usul)

  • Şirk tehlikesi bulunan her türlü inanç ve davranışlardan ve şehvete meylettiren dünya sevgisinden arınmak ve korunmak elbette lazımdır. Nefsin arzusuna uyularak bozulan dünya ve dini hayatımızı tevbe ve istiğfar ile düzeltmek icap eder. (Camiu'l-Usul)

  • Bir kimse Allah'ı sever ve sevdiklerini de Allah için severse, o kimsenin veliliği tamdır. Seven kimse, gerçekte sevgilisinden başka kalbinde sultan bulunmayan kimsedir. Seven, sevgilisinin arzusundan başka bir arzuya da kalbinde yer vermez. (Camiu'l-Usul)

  • Her şey sahibinindir. Bir şeyi sahibine vermek de edeptir. (Camiu'l-Usul)

  • Kim Allahu Teâlâ’ya karşı dosdoğru olur, varlığını O'na sadakatte kullanırsa -bildiği ve söylediği şeyler ister az olsun ister çok- o kimse kendisine uyulabilecek bir imamdır. Öyle kimselere tabi olanların azlığı şeref ve derecelerine zarar vermez. İsterse kendilerine uyan sadece bir kişi olsun. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’a teslimiyet, bedenin (azaların) hakkı; Hamd ve sena dilin hakkı; zahmeti çekilmeden hidayet üzere bulunuş, kalbin hakkıdır. (Camiu'l-Usul)

  • Güneş huzmelerini baş gözümüzle görür, durumunu da maddi olan aklımızla anlarız. Ruhun tecelli huzmelerini de can gözü (basiret) ile görür, yakîn ile anlarız. Güneş batınca aydınlığın yerini karanlık aldığı gibi, ruha ait tecelliler kesilince de salikin manevi hayatı karanlığa gömülür. (Camiu'l-Usul)

  • Zühd, dünyanın süsünü ve aldatıcı servetini bırakmaktır. İhtirastan ve ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılmaktan vazgeçmektir. (Camiu'l-Usul)

  • Dünyayı çok seven kimsenin kalbinde cennet sevgisi kalmaz. Dünyanın süsüne ve güzelliğine kapılan kimse ahreti düşünemez. Ahiretin anılması böylelerine acı gelir. Nefisleri dünya ile dolu olduğundan ölümden korkarlar. (Camiu'l-Usul)

  • Kazancın helal olsun ve her işte niyetin daima halis ve samimi olsun. (Camiu'l-Usul)

  • Gözlerini insanların elindekilere diken; sağı, solu gözetleyen kimse kanatın derinliğine inmemiştir. Kanaat sahibi olan kimse zilletten ve alçalmadan kurtulur. Kanaatı elinden bırakan bütün bir ömür boyu kasabın önünde kuyruk sallayan köpeğe benzer. Birazcık et için başına gelmeyen kalmaz. (Camiu'l-Usul)

  • Muhabbet, ibadete tabidir. Allah ve Rasulünü sevmek ibadetten önce gelir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ’yı bilmeden O'nun hakkında sevgi tasavvur eylemek mümkün değildir. İnsan yaradılışı icabı bilmediğini sevemez. (Ruhu'l-Arifin)

  • Sevgi, insan tabiatının zevk aldığı şeye karşı meylet mesidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Muhakkak ki, Cenab-ı Hakkı duyu organlarıyla anlamak ve O'nu herhangi bir şeye benzetmek mümkün değildir. O, ancak altıncı duyu organı olan kalp gözü dediğimiz basiretle, yüce isim ve sıfatlarının sırrına ererek, salikin derece ve seviyesine göre anlaşılabilir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Sevginin varlığa ihtiyacı vardır. Olmayan bir şeyin sevilmesi düşünülemez. (Ruhu’l-Arifin)

  • Her kimin kalp gözünün görüş sahası genişlerse, gerçek sevgili olan Allahu Teâlâ’ya olan bilgisi ve irfanı da o nisbette artar. Bunlara paralel olarak sevgisi de fazlalaşır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Sebebi bilinmeyen sevgide, sadece iki tarafın ruhları arasında anlaşma ve kaynaşma vardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Cenabı Hakk, cemal sıfatının yegâne sahibidir. Sevgiye vesile olan sıfatların hepsi O'nun cemal sıfatının tecellileridir. Kim o tecellilerden ne kadar nasip almışsa sevgisi de sevimliliği de o kadardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Sevgiye layık ve müstehak olan, ancak Allahu Teâlâ’dır. Onun sevgisine vasıta olmayan her sevgi batıldır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah rasulünü sevmek, Allah’ı sevmekten başka bir şey değildir. Zira Allah’ın rasulü, Allah sevgisinin insanlığa ve bilcümle varlığa akan kaynağı durumundadır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisi, O'nun marifetinin meyvesidir. Sevgi olmayınca marifette olmaz. Ona karşı sevgi ne kadar artsa, marifette o kadar artar. O'na olan kulluk vazifesi, kulun O'na sevgisi nispetinde kuvvet bulur. (Ruhu'l- Arifin)

  • Allah ile kul arasındaki sevginin ifade edilebilecek sebepleri, O'nun emirlerine gereği gibi uyup, yine O'nun ahlakıyla ahlaklanmak ve sıfatlarıyla sıfatlanmak suretiyle yakınlığını kazanmak şeklinde ifade edilebilir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Lezzetlerin en büyüğü ve en yücesi marifetullaha ermek ve O'nun bütün güzellikleri kendisinde toplayan cemalini seyretmektir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kalbin kendine mahsus tabiatı vardır. Onun tabiatı Allah’ın nuruyla ilgilidir. O nura taliptir. Çünkü O'nun nurunun makamı orasıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kainatın sahibi ve her şeyi yoktan var eden Allahu Teâlâ’dan daha şerefli, daha yüce, daha mükemmel ve daha büyük kim ve ne vardır ki, sevgiye O'ndan daha layık olsun ve sevene büyük zevki tattırabilsin. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ’yı severek marifetine eren kimse, fanilikten ebediliğe intikal eder. O'nu hakkıyla seven kimsenin yolunu ölüm kesmez. Marifetin yerleştiği bir gönül evini ölüm harap edemez. Marifet insanın teninde değil, ruhundadır. Ruhun sırrı Allahu Teâlâ’ya mahsus olup O'nun emrindedir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Nasıl olur? Hiç diz dize, can cana beraber olduğu kimseye yüksek sesle çağıran, bilinen meselelerini, meseleleri meydana getirene, değiştirmesi için durmadan yalvararak arz eden gördünüz mü? (Ruhu’l-Arifin)

  • Gerçeği görmek için gönül perdesinin aralanmasının şart olduğu, Allahu Teâlâ’nın koyduğu değişmez kanunlardan birisidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bedendeki birtakım arızalar, şehvet ve ona meyli teşvik eden hususlar Allah ile kul arasında perde teşkil ettiği müddetçe kul hayalin dışına çıkıp, gerçek bilgileri, keşifleri ve Allah’a kavuşmayı gerçekleştiremez. (Ruhu'l-Arifin)

  • Marifet bir deniz gibidir. Onun sahili yoktur. Celalin sahasını kavramak mümkün değildir. Kimde Allahu Teâlâ’ya, sıfatlarına, fiillerine ve mülküne ait irfan ve marifet çoğalırsa, ahrette sahip olacağı nimetler de o nispette çoğalır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Dünyadaki marifet ahretteki marifetlerin tohumudur. Çok ve sağlam tohum çok ve sağlam mahsul almaya vesiledir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kişinin irfanı uzun ömür sayesinde hem çoğalır hem de kemale erer. Bunun şartı ise tefekkür ve mücahedeye devam etmek, dünyanın aldatıcı cazibesine yakayı kaptırmamaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Ey Hakk yolunun yolcusu olan salik, bilmiş ol ki, insanların halleri itibariyle en mutluları, Allahu Teâlâ’yı en çok seven kimselerdir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Uzun müddet hasretiyle tutuşulan sevgilinin vuslatı, seven için en büyük nimettir. O'nun cemalini devamlı ve ebedi olarak seyretmek de yine öyle... (Ruhu'l- Arifin)

  • İnsan kalbi bir kap gibidir. Öyle bir kap ki, içinde su dolu ise sirke koyamazsınız, sirke dolu ise su koyamazsınız. Allahu Teâlâ bir şahıs için sadece bir kalp yaratmıştır. Bir vücutta iki kalp yoktur. Bir kalpte Allah sevgisinin mükemmel bir şekilde yer edebilmesi için, o kalbe başka bir sevginin az da olsa girmemiş olması lazımdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Dünya sevgisinin kalpten atılmasının usulü ve yolu sabır ve takvadan ayrılmamak, Cehennem korkusu Cennet ümidi ile şeriata sıkı sıkıya bağlanıp, kulluk vazifelerini ifada kusur etmemeye gayret göstermektir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Salih amel saliki Allahu Teâlâ’yı sevebilme mertebesine yükseltir. O'nu sevebilme irfanının en mükemmel vasıtası Salih ameldir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Güzel bir sanat eseri, güzel bir şiir, başarılı bir eser, bunları meydana getirenlerin üstün vasıflı kimseler olduklarına delalet ederler. Bütün bu güzel eserlerden Cenabı Hakk’ın en güzel eserlerine yol vardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ’ya karşı olan sevgi ve marifet öyle bir denizdir ki, o denizin ne dibi bulunur ne de sahili vardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Zerrelerden küçük bile olsa her varlık O'nun varlığını haykırmakta, O'nsuz hiçbir varlığın kendi kendine var olamayacağını, kendi başına yine kendi gücü ile hareket edemeyeceğini, bunların bir yaratıcısı, bir mutlak idarecisi bulunduğunu anlatmaktadır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Muhabbetin aslını inkâr eden kimse, sevdiğinin hakikatini de inkâr eder. (Ruhu'l-Arifin)

  • Unutulmuş, hayali bile kalpten silinmiş bir kimseye âşık olunamaz. Bir kimse tamamen unuttuğu ve hayalinden bile çıkardığı bir kimseye ani olarak rastlasa, o anda rastladığı bu eski aşinasına ilgi duyup duymayacağı da şüphelidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Keşif ve lütufların sahibi olan Allah, kulun haline ve derecesine göre en münasip olanı verir. Kula düşen şey, O'ndan daha fazlasına aylık kılmasını ve daha çok lütufta bulunmasını devamlı bir şekilde istemek olacaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ kuluna yaklaşır. O'nun yakın olmadığı bir kimsenin O'na yakınlaşması mümkün değildir. (Ruhu'l- Arifin)

  • Allahu Teâlâ'ya yaklaşmak demek, kulun şeytanlara ve hayvanlara mahsus olan sıfatlardan uzaklaşması ve en güzel ahlak olan, O'nun ahlakı ile ahlaklanması demektir. Bu yakınlık, zaman ve mekân yakınlığı değil, vasıf yakınlığıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Ne zaman ki kul -Cenabı hakkın izniyle- cehalet vasfını ilme ve anlayışa, irade gücünü şeytanı ve şehveti devre dışı bırakmaya, ahlaki güzelliklerini fena huylarını yok etmeye dair O'na yakın olmuş olur. (Ruhu'l-Arifin)

  • Herkes kendisinde Allah sevgisinin varlığını iddia edebilir. Fakat o Allah sevgisi herkesin sahip olabileceği kolay dava değildir. Bu sevginin yüceliğini ve inceliğini her insan anlayamaz ve kavrayamaz. (Ruhu'l- Arifin)

  • Dosta kavuşmak için her yolu göze almak sevginin icabındandır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bir kimse Allahu Teâlâ’nın emirleri olan ibadet ve taatlara nafilelerle birlikte devam ederek, O'na yakınlık kazanıp, O'nun katında derece almaya talip olduğu müddetçe, o kulu Allah seviyor demektir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bir kimse ısrarla nefsinin arzularına tabi oluyor ve onlardan bir türlü kendisini kurtaramıyorsa, bilinmelidir ki, o kimsenin sevdiği ve bir türlü terk edemediği nefsani arzularıdır. Gerçek sevgiyi nefsin arzularına feda etmek, Gerçek sevgili olan Allah’a olan sevgiyi terk etmektir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisinin kuvvet bulduğu yerde nefsin arzuları yok olur. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ’ya karşı yalnız amel ve ibadette bulunan bir kimse O'nun gerçek dostu olamaz. Gerçek dostları daha çok O'nun yasaklarından sakınanlardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bir kimsenin Allahu Teâlâ’yı sevmesi, Allahu Teâlâ’nın o kimseyi sevmesine sebeptir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah bir kimseyi sevince himayesine alır. Onu şehvet ve şeytan gibi manevi düşmanlarına galip ve muzaffer kılar. (Ruhu'l-Arifin)

  • Çok şey sevmek sevgide şirket (ikilik) sebebi değildir. Bir kimsenin Allahu Teâlâ’nın sevdiği her şeyi sevmesi buna açık bir delildir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bir kimsenin kalbinde Allah sevgisi ağırlık meydana getirirse, o kimsede, O'nun yarattığı her şeyi sevme hali gelişir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisinin alametlerinden birisi de ıssız yerlerde ibadet ve zikirle meşgul olmaktan hoşlanmak, öyle yerlerde O'na bol bol tazarru ve niyazda bulunmak ve işlenen kusurlar için üzüntü duyup, af dilemek, Kuranı Kerim okumak, teheccüt namazına devam etmek, O'ndan başka şeylerden uzak olmanın rahatsızlığını duymamak gibi şeylerdir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisinin alametlerinden birisi de sevgilinin emir ve arzularına tamamiyle uyarak onunla olan dostluğu en üstün seviyeye yükseltmektir. Bu ise hep O'ndan istemek, O'ndan beklemek ve O'na rica ve niyazda bulunmakla kazanılır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisinin alametlerinden birisi de yetişilmeyen dünya serveti ve mevkileri için üzüntüye kapılmamak; asıl üzüntüyü, Allah’ın rızasını kazanmak için, bir şeyler yapmadan ibadetsiz, zikirsiz, fikirsiz ve şuursuzca geçen zamanlar için duymak ve buna hayıflanmaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Gerçek şudur ki, seven sevdiğinden başka bir şey görmediği gibi, her gördüğü şeyi de sevdiğinden görür. (Ruhu'l-Arifin)

  • Yapılan ibadet ve taattan zevk almak, onu bir angarya ve yük kabul etmeyip, her ibadet ve taat sonunda daha neşeli, daha zinde dinlenmiş olarak çıkmak, kulda Allah sevgisinin varlığını ortaya koyan alametlerdendir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Cenabı Hakkı hakikaten seven bir kimse, kendisinde O'nun sevmediklerinden ne varsa, hepsinden O'nun hatırına vazgeçer. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kendilerinde Allah sevgisi bulunan kimseler, O'nun yolunda hizmet hususunda kimsenin ayıplamasına bakmazlar; mazluma şefkat ve merhamet, zalime de şiddet ve cesareti sırf Allah için yaparlar. (Ruhu'l- Arifin) 

  • Allahu Teâlâ’yı sevmek O'ndan korkmakla olur. Bu korku O'na bir saygı ve layık olamama korkusudur. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ bir kulunu sevgi hususundaki bir hatadan dolayı cezalandırmak isterse, önce o kuluna kendi nefsini beğendirir ve artık hiçbir şeye ihtiyacı bulunmadığına inandırır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Muhabbet Allahu Teâlâ’nın kullarına ikram buyurduğu derecelerin en yücesidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Seven kimse sevdiğinin hizmetinden kaçmamalı, elinden geldiği ve üzerine düştüğü kadarı ile hizmette bulunmalıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • İrfan sahibi bir kimseye göre, Allah sevgisinden başka her sevgi noksandır. Bütün sevgiler O'nun sevgisi ile bütünleşince mükemmelleşir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kulluğa ait olarak, din namına ifa edilen bütün güzel hizmetlerle her türlü ahlak güzellikleri sevginin eseridir. Sevgi ile meydana gelmiş şeylerdir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah ile ünsiyet, O'ndan başkasından ayrı olmakla mümkündür. O'nunla baş başa kalmaya mâni olan ve kalbi işgal edecek ünsiyete de manidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Ünsiyet sahibi olan kimse cemaat içinde yalnız, yalnızken de cemaat içinde gibidir. Başka bir ifade ile; kesrette vahdet, vahdette kesret hali yaşar. Böyle bir kimse garip iken Allah’a daha yakın, kalabalıklar içerisinde de O'ndan uzaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Basiret dediğimiz gönül gözü ile O'nun cemal sıfatlarının tecellilerini seyrediş, boş göz ile meydandaki güzellikleri seyredişten daha çok mükemmeldir. Kalp gözü açık olan kimselerin tecellileri seyretmesi bütün zevklerin üstündedir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Rıza, hoşa gitmeyen şeylere ve felaketlere sabırla karşılık verme halidir. Allah sevgisini tanımayan bir kimsenin, rıza halini tanıması mümkün değildir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kalbini sevgi istila eden bir kimse, içinde bulunduğu durumun dışında herhangi bir acıyı duyacak hali ve başka şeylerle ilgilenecek mecali yoktur. (Ruhu'l- Arifin)

  • Kalbin aşk ve sevgiyle meşgul olması, bütün meşguliyetlerden üstün ve faydalıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kendi nefsini bırakıp başkalarını tedaviye kalkışmak elbette ki kolaydır. Mühim olan, ilacın acısını kişinin kendi nefsine tattırmasıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kulun kalbinin şehvet ve buna benzer yaramazlıklardan arıtılmış olması, Allahu Teâlâ’nın o kulundan razı olduğuna delalet eder. (Ruhu'l-Arifin)

  • İtaatla isyan gerçekten de birbirinin zıddı olan şeyler olup, isyanın halk edilişinde de bir cihetten fayda, bir cihetten de zarar vardır. Her şey bir cihetten güzel, bir cihetten çirkindir. Nitekim O'nun meydana gelen hükmü (kaza'sı) da böyledir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Günahlardan arınmak için tevbe ve istiğfar etmek, bir takım ulvi emellere nail olabilmek için dua ve niyazda bulunmak kadere ve kazaya muhalif bir şey değildir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Dünya, fani olması itibariyle burada insana ikram edilenler de ister süfli olsun ister ulvi, kâmil manada doyurucu olamaz. Doyurucu olmayınca da arzu devam edecektir; talebi meydana getiren ihtiyaca olan arzu... Dua ise ulvi olan ihtiyaçlara karşı arzuyu, ihtiyaçların yaratıcısına açmaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kulun görevi sebebe yapışmaktır. Allahu Teâlâ her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Kulluğun icabı olan ibadet ve tevbe, sevap kazanmaya ve bağışlanmaya sebep teşkil etmektedir. Allahu Teâlâ sebepleri de yaratandır. Allah’tan istemek ve her şeyin sebebine yapışmak O'nun kulları için koyduğu bir kanundur. (Ruhu'l-Arifin)

  • Himmeti yüce olanın derecesi de yüce olur. Haramdan sakınanı Allah kötülüklerden korur. Hizmeti güzel olan ehli kerametten olur. (Camiu'l-Usul)

  • Ruhsatı bırakıp azimetlere devam eden daima hidayet üzerindedir. Nimete saygılı olan şükrünü eda etmiş olur. (Camiu'l-Usul)

  • Kötülüğe razı olmak, herhangi bir günaha ısrarla devam etmek ve başkalarının gözünden uzak yerlerde Allah korkusunu yitirmek manevi hastalıkların ve felaketlerin temelidir. (Camiu'l-Usul)

  • Kul, Allah’ın büyük hazinesinin başında hazine memuru, onun harcanmasından da korunmasından da yalnız Allah’a karşı sorumludur. (Camiu'l-Usul)

  • Bir işte güçlük çıkarma, güçlük çıkaran kimsenin gönlünü memnun eder. İmanın gayesini unutturur. Bencilliğe, fısku fucura, kendini beğendirme hastalığı olan gösterişe, yapmacıklığa sevkeder. (Camiu'l-Usul)

  • Dünyanın gurbet evi olduğunu hatırdan çıkarmamak ve bu evde kötülüğe götürücü nefse acımamak gerekir. (Camiu'l-Usul)

  • Ölüm anında vuku bulan dehşeti hatırdan çıkarmamalı, bu hal dünyanın süfli yönüne ait her şeyi unutturur. (Camiu'l-Usul)

  • Olur olmaz şeylerle dolan kalpte Allah sevgisine yer kalmaz. Kendisine yer verilmeyen yerde ise Allah sevgisini aramak boştur. (Camiu'l-Usul)

  • İslamiyet ile alakası yok iken, sonradan uydurulup dine mal edilen bidat ve hurafelerden şiddetle sakınmak gerek. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ın rızası sevdiği kullarının rızasına bağlıdır. Allah’ı arayanlar, O'nu bulan kimseleri bulurlar. Onu bulanlar da onun hazinesinin zenginliğine ererler. Bilmelidir ki onlara benzemek, dindarlıkta, ahlakta ve amelde olur. (Camiu'l-Usul)

  • Ağlamanın, hüzünlenmenin kalbi diriltmeye iyi geldiği bir hakikattir. Kalbin sıhhatli ve uyanık bulunmasıdır. Zikreden için esas olan kalbin sıhhatli ve uyanık bulunmasıdır. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’tan başkasına olan alaka zikirde feyiz kapısını kapatır. (Camiu'l-Usul)

  • Tasavvuf yolunun yokuşlarını çıkmak ve bu makamların sahibi olabilmek için nefsin, dünyanın ve şeytanın her türlü hilelerini, fenalıklarını ve kötü huylar ile onların kötü neticelerini çok iyi bilen ve bunlara karşı çare bulan kamil, alim ve ilmi ile amil bir mürşidin yanında, emrinde ve hizmetinde olmak lazımdır. (Camiu'l-Usul)

  • Şeytanın silahı tokluk, hapishanesi açlıktır. (Camiu'l-Usul)

  • Heva (Nefsin isteklerine uyma)nın silahı çok konuşmak, hapishanesi de susmaktır. (Camiu’l-Usul)

  • Susmanın aşırısı hikmetin belirmesi için zararlıdır. Uykusuzluğun fazlası da bedeni zayıf düşürür. (Camiu'l-Usul)

  • Kalbi düzgün, arınmış ve sıhhatli olmayanın cesedinin düzgün, arınmış ve sıhhatli olmasına imkan yoktur. (Camiu'l-Usul)

  • Nefsin istediğini yapmak salikin kalbinin karamasına, Allah’ın rızasından uzak kalmasına, içinin buğz ve kinle dolmasına, bir türlü gafletten kurtulmamasına ve şiddetli cezalara mahkûm olmasına sebep olur. (Camiu'l-Usul)

  • Maneviyatın sırları sayılamayacak kadar çoktur, salik bunlardan bazılarını anlamak için, irfanını imanı ile birleştirerek hareket etmelidir. (Camiu'l-Usul)

  • Eğer kalpteki doğuş rahmetle meydana gelirse o kalpte ünsiyet yerleşir, sevilen ve seven bir kimse olur. Eğer doğuş azametle meydana gelirse, o kalpte heybet yerleşir, herkese kendisini saydırır, eğer doğuş hikmetle meydana gelirse, o kalp mutmain olur ve sükunete erer. (Camiu'l-Usul)

  • Nefis vasıtası ile kalbe gelen doğuşlar, saliki zevk ve sefahate, yalan ve hileye, şehvet ve kötü ahlaka çağırır. (Camiu'l-Usul)

  • Şeytani olarak kalbe gelen doğuş, saliki isyana teşvik eder, fakirlikle korkutur, edep dışı hareketlere meylettirir, küfür ve küfre vasıta olan şeylerin içine daldırır. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ın rızasını kazanmaya yöneltmişse, bu kimseye bir kâmil mürşit elbette lazımdır. (Camiu'l-Usul)

  • Ey Hakkın talibi olan salik! Nasıl olur da nefsine inanmış, şehvetine bağlanmış bir kimse, Allahu Teâlâ’nın tecellilerine doğru yol alabilir? (Camiu'l-Usul)

  • Nefis aynasındaki görüntüyü önleyen hususlardan birincisi: Ayna üzerinde varlık suretinin oluşu, ona da-yanışı ve üzerine yüklenişi ile bu ayna paslanır. Paslanınca da geçmiş ve gelecek şeyleri kendi üzerinde gösteremez. (Camiu'l-Usul)

  • Hizmetinle Allah’a vasıl olmak istiyorsan önce Euzü besmele ile ona sığın. O'nu zikrederek sadakat minderi üzerine otur. Marifet yolu ile ve sade ibadet niyetiyle kalbini O'na bağla. (Camiu'l-Usul)

  • Ey fakir olanlara karşı zenginliği sonsuz olan, zayıf ve düşkün olanlara karşı sonsuz bir kuvvetle kavi bulunan, zelil olanlara karşı izzetle muamele eden, aciz olanlara karşı Kadir ve Muktedir olan Rabbim! Beni sadakat minderinden ayırma. Takva süsü ile donat. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ım beni yakınlığınla zenginleştir. Sana o kadar yakın olayım ki, başka hiçbir şeyin yakınlığını duymayayım, uzaklığın ne olduğunu da bilmeyeyim. (Camiu'l-Usul)

  • İlham yolu ile arız olan her hali, ancak kitap ve sünnete uygunlukla kabul edersin. Her hali bu yolla kabul ettikten sonra, meydana gelecek hiçbir halin neticesini merak etme. Her halin kitap ve sünnete uygunluğunu her zaman kesin ölçü olarak kabul et. (Camiu'l-Usul)

  • Cahilin meselelerini gönülden çıkararak Allah’a dön. Kim Allah’ın rızası istikametinde koşarsa, Allahu Teâlâ O'na kafidir. (Camiu'l-Usul)

  • Sen sana ait olan sıfatlara sahip ol. Bununla beraber, Allah ile olan alakanı da devam ettir. Sakın O'ndan kopanlardan olma. (Camiu'l-Usul)

  • Nefse karşı cihat etmek istediğin zaman, onun her kıpırdayışına ilimle karşı çık. Ona her hatasında Allah korkusunu göster ve onunla korkut. (Camiu'l-Usul)

  • Tevekkül kalbin, nefsin, aklın, ruhun, sırrın, zahir ve batın, ceza ve mükafatın Allah’tan olacağına inanmaktır. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’a bağlanmak demek, O'ndan başkasında kuvvet, kudret, irade, hüküm görmemek, O'ndan başkasından geleceği kabul etmemek, O'ndan başkasından iste memek ve O'ndan başkasına güvenmemektir. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ın emirlerine yakın olmanın en güzel yolu zikir, fikir, haram olan şeylerden sakınmak ve iyi amellere koşmaktır. (Camiu'l-Usul)

  • Bilmiş olalım ki, edep ölçülerine riayet ederek, dünyanın helal olan nimetlerinden faydalanan kimsenin kalbi, kederden kurtulur ve nefsaniyet ateşi ile perdelenmez. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ım! Sen beni zühdün gerçeğine erdir. Ta ki, senden başkasını istemeye muhtaç olmayayım. (Camiu'l-Usul)

  • Derece itibariyle insanların en fenası, verilmeye layık olana karşı cimrilik edip esirgeyendir. (Camiu'l-Usul)

  • Dünya ve dünyalığa ait şeylerle kalbini takıntılı kılmazsan, ilim ve marifette yüceliklere erenlerden olursun. (Camiu'l-Usul)

  • Eğer günahlarını hatırlamakla veya dünyanın geçici zevkleri sebebiyle kalbin manevi zevklere karşı perişan duruma geliyorsa, aklına gelen günahları ve dünya zevklerini ayaklarının altına al, çiğne. (Camiu'l-Usul)

  • Hiçbir zaman kalbine gelecek fena duygu ve düşüncelere iltifat etme. Aksi takdirde kalbini ilme ve irfana karşı kalın bir perde ile perdelemiş olursun. (Camiu'l-Usul)

  • Gerçekten de hidayet, Ancak Allah’tan korkan kimseler içindir. Muttaki olabilmek için dünyanın zararlı ve geçici zevklerinden yüz çevirmek lazımdır. (Camiu'l-Usul)

  • Allah'ı(cc) tanıyanlar, Onu hakkıyla sevenlerdir. Allah'ı seven kimseler, Onun her türlü fenalıklardan arıttığı, yücelttiği ve nefsi ile hevasını kendisine perdelediği kimselerdir. (Camiu'l-Usul)

  • Bilmiş ol ki, dünyada ve ahrette zararda olan kimse, işlediği fena şeyler sebebiyle felakete sürüklenen kimselerin fenalıklarına sahip çıkan kimselerdir. (Camiu’l- Usul)

  • Nerede olursan ol, Allah’a isyan etmekten sakın. Ona karşı ittika üzere bulun. Muhakkak ki hayırlı akibet Allah’tan korkanlarındır. (Camiu'l-Usul)

  • Sen nefsine zulmedenlerden olma, hizmette kullanacağın için ona yardımcı ol. (Camiu'l-Usul)

  • Dünyalığa ait olan zenginlik ve rütbeler, bunlardan dolayı gelecek manevi ve gizli felaketlerden, bunların meşguliyetinden, biriktirme ve kazanma hırsından, gönlü bunların sevgisi ile doldurmaktan da dikkatle sakınmalıdır. (Camiu'l-Usul)

  • İnsanların övmesi ile saygı ve hürmetleri de Allahu Teâlâ’nın lütfu olarak kabul etmeli, bunlardan nefse pay çıkarmamalı ve bunların gerçek sahibi olan Allah’a hamd ve sena etmelidir. (Camiu'l-Usul)

  • Bir şey istediğin zaman, yalnız Allah’tan iste. Eğer istediğini verirse, Ona şükret. Eğer vermezse yine de razı ol. Nefsinin seni aldatmasından, kötü zan sahibi olmaktan ve şehvetine esir olmaktan şiddetle sakın. (Camiu'l-Usul)

  • Kulun Allah’tan isteyeceği en faziletli şey, dinde hayırlı olan şeylerdir. Dinde hayırlı olan şeyler, ahrette de hayırlı olan şeylerdir. Ahirette hayırlı olan şeyler, dünyada da hayırlı ve faydalı görülen şeylerdir. (Camiu'l-Usul)

  • Derece itibarıyla Allah katında insanların en bayağısı, dinini dünya ihtiyaçlarının karşılanması için sebep olarak kullanan, onunla Allah’ın rızasını aramayan ve onu istismar eden kimsedir. (Camiu'l-Usul)

  • Eğer karşına rızaya vesile olan şeyler çıkarsa şükret. Eğer hoşa gitmeyen şeylerle karşılaşırsan sabret. Zira her ikisini halk edenin de Allahu Teâlâ olduğu ve her ikisinde de hangi hikmetlerini gizlediği bilinemez. (Camiu'l-Usul)

  • Müminin izzeti, Allahu Teâlâ’nın onu nefsine, keyfine, şeytana, dünyaya, gizli ve aşikar bir takım putlara tapmaktan sakındırmış bulunmasındadır. (Camiu'l-Usul)

  • Ey Hakk yolunun yolcusu olan kimse, bilmiş ol ki, tevazu vasıfların en beğenilmişi, en güzeli ve en kıymetlisidir. (Camiu'l-Usul)

  • Manevi yola girmek ne ruhbaniyetle ne arpa ekmeği yemekle ne aba giymekle ne de yapmacık bazı merasimleri ifa etmekle olur. Gerçek tarikat ehli, sabrı prensibinin başına alan ve insanı Allah’a götüren yolda olan, bulunduğu yolun hakikaten Allah’a götüren yol olduğunu idrak eden kimsedir. (Camiu'l-Usul)

  • Takva, nefsin bütün arzularına karşı çıkıp, her şeyde Allah’ın rızasına uymayan şeyleri yapmanın endişesinden boş ve gafil olmamaktır. (Camiu'l-Usul)

  • Müminlerden iyilik yapmayı esirgeme, Günah işlemeye devam eden kimseler de olsalar, onları bırakma. Allahu Teâlâ’nın adaletini onlar üzerine tatbik et. Acıyarak onları bulunduğu isyandan uzaklaştır. (Camiu'l-Usul)

  • İhlas, Allahu Teâlâ’nın nurlarından bir nurdur ki, onu ancak gerçek mümin kullarının kalbine emanet eder. (Camiu'l-Usul)

  • Kişinin Allah’a dost olması mücahede ile, Rasulüne dost olması sünnetine hakkıyla uymakla, müminlere dost olması da İslam cemaatine Allah’ın ve Rasulünün istediği gibi bağlanmakla olur. (Camiu'l-Usul)

  • Bir kimse Allah’ı sever ve sevdiklerini de Allah için severse, o kimsenin veliliği tamdır. Seven kimse gerçekte sevgilisinden başka kalbinde sultan bulunmayan kimsedir. Seven sevgilisinin arzusundan başka bir arzuya da kalbinde yer vermez. (Camiu'l-Usul)

  • Gerçek muhabbetin zevkine eren kimse Allah’tan başkasını sevemez. (Camiu'l-Usul)

  • Tasavvufun ilk başlangıcı, mahlukatı incitmekten sakınmaktır. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer her sıkıntının önlenmesini ister ve her darlığını yok etmek istersen istiğfara devam et, günde en az yüz defa istiğfar et. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer huşû istersen,fuzulû bakışlarını terk et. Eğer hikmete kavuşmayı istersen, fuzulî konuşmayı bırak. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer ibâdetin tadını almak istersen, gündüz oruç tut ve geceleyin ibâdet et. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer nefsinin ayıplarını kapatmak istersen, insanların ayıplarını aramaktan vazgeç. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer Allah korkusunu yaşamak istersen, vesveseyi bırak. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Her kötülükten korunmak istersen, kötü zan yapmayı bırak. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer kıyamette yüzünün berraklığını istersen, gece namazına devam et. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer kıyametteki susuzluktan kurtulmak istersen, oruca devam et. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Kabir azabından kurtulmak istersen, pisliklerden sakın ve haram rızık yemekten kaçın. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • İnsanların en zengini olmak istersen, kanaat ehli ol. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • İnsanların en âbidi olmak istersen, Resûlullah'ın sünnetlerine yapış. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri) 

  • Allah'ın taksimine râzı ol ki insanların en zengini olasın. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)ı

  • Çok fazla gülme; çünkü fazla gülmek kalbi öldürür. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • İmanını olgunlaştırmak istersen, ahlâkını güzelleştireceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Allah'ın sevgisini kazanmak istersen, insanların işlerini göreceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Kıyamet gününde nurlanmak istersen, hiçbir kimseye zulmetmeyeceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • İnsanların en kuvvetlisi olmak istersen, Allah'a tevekkül edeceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Allah'ın gazabından emîn olmak istersen, Allah'ın kullarına buğuz etmeyeceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Duânın kabulünü istersen, faiz yemeyi, haram yemeyi bırakacaksın. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Kıyamette rezil rüsvây olmayayım dersen, şehvet ahlâklarından vazgeçeceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Büyük günahlardan korunmak istersen çirkin ahlâklarından vazgeçeceksin. (Gümüşhanevi’nin Vasiyetleri)

  • Allah'ın gazabından kurtulmak istersen, verdiğin sadakayı gizli yapacaksın ve sıla-i rahimi ihmal etmeyeceksin, akrabanı yoklayacaksın. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Gümüşhanevi'den İnciler

    KİTAB’UL-ABİR

    Gümüşhanevi'den İnciler

  • Günahın küçüklüğüne değil; huzurunda suç ve günah işlediğin Cenabı Allah’ın büyüklüğüne bak. (Necatü'l- Gafilin)

  • Dünya ve ahirette, şer gam, keder ve dert namına ne varsa hepsinin sebebi günahlardır. (Devau’l-Müslimin)

  • Günahlardan kurtuluşun en süratli ve kestirme yolu, muhabbetullah ve cemalullaha aşk ve şevk ile bağlanmadır. (Devau'l-Müslimin)

  • Aşk ise, bütün his, irade ve düşüncelerden sıyrılarak yalnız Allah’a büyük bir iştiyakla yönelmek, mal evlat, dünya vs. her türlü ilgi alakadan koparak, Halık'a hasret duymaktır. (Devau'l-Muslimin)

  • Duada istenilen şey, isteyen kişinin gücü ve kabiliyeti ile münasip olmalıdır. Dua ve niyaz esnasında, isteğinin kabul edileceğine dair ümidi, reddedileceği endişesine galip kılarak, Allah’a karşı hüsnü zannı elden bırakmamalıdır. (Netayicü'l-İhlas)

  • Hacc farizası, her adımında, ahret ve ölüm ile irtibat kurularak ifa edilmesi gereken bir mükellefiyettir. (Camiu'l-Menasik)

  • Ahirette Allah’ı görmeyi murad eden kişi de, evvelemirde takva azığını hazırlamalıdır. (Camiu'l-Menasik)

  • Allah'a erişebilmek için, ölmeden evvel ölmek sırrınca, her türlü dünyevi, nefsi ve şehevi arzulardan sıyrılmak gerekir. (Camiu'l-Menasik)

  • Seyr-ü suluk'un sonunda hasıl olan vuslatta da, müşahade ve tecellilerin zevkinde fena esastır. (Camiu'l-Menasik)

  • Eğer ikrar, tek başına iman olsaydı, bütün münafıkların, sadece kalben Allah'ı (cc) tanıma da imandan sayılmış olsaydı, bütün ehli kitabın mü'min sayılması lazım gelirdi. (Camiu'l-Mutun)

  • Hicret, küfür beldesinden, iman ve İslam beldesine, inkârdan imana, kötülüklerden iyiliğe, dünyanın geçici ve iğreti cazibesinden, ahretin daimî lezzetlerine göç etmek, birincileri bir tarafa bırakıp, ikincileri tercih etmektir. (Kitabu'l-Abir)

  • İnsan, kâinatın ruhu, kâinat da insanın dışı ve kabuğu olmuştur. (Ruhu'l-Arifin)

  • İnsan, ruhu ile lahut, aklı ile ceberut, akli melekeleri ile melekut, vücudu ile de şuhud alemini birer hassa halinde bünyesinde barındıran, mürekkep (komplike) bir yaratıktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • İnsanda arş ve levh-i mahfuzun mukabili olarak gösterilen yer kalptir. (Camiu'l-Usul)

  • Cihada gelince, bu ibadetlerin en büyüğüdür. Bunda halis niyet şarttır. (Ehli Sünnet İtikadı)

  • Kula Allah tarafından yapılan bir muamele, kulun zannına en uygun olanıdır. (Camiu'l Usul)

  • Her işini rastgele salıvermek, Allah’tan uzak olanların işidir. Her işittiğine kulak verip gönül açmak, dinlemek; nefsine mağlup olmuş kimselerin işidir. Bu ise Allah yolunda ilerleme şöyle dursun, geriye dönüş ve aşağıya düşüşün ta kendisidir. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’tan başkasının teveccühünü kazanmak için yaltaklanmak, Allah’a karşı arka çevirmektir. (Camiu'l- Usul)

  • Bilinmelidir ki; Allahu Teâlâ Hazretleri kullarını Zatı Ebediyyetine erdirmek için mahlûkatın nefesleri adedince sebepler halk etmiştir. Kullar bu sebeplere yapışarak Allahu Teâlâ’nın rızasını bulur. (Camiu’l-Usul)

  • Zikir, Allah sevgisi ile dolmaya vasıta ve sebeptir. Bu sevgiden de vuslat hâsıl olur. (Camiu'l-Usul)

  • Bütün felaketler üç şeyde toplanmıştır: Yaradanı bırakıp yaratıktan korkmak, Rızık endişesi içinde olmak, Nefsin arzularına rıza göstermek. (Camiu'l-Usul)

  • En büyük lütuf ve selamet üç şeydedir: Her şeyde Allah’a güvenmek ve dayanmak, her durumda ondan razı olmak, kötü insanlardan uzak durmak. (Camiu'l- Usul)

  • Kim Allahu Teâlâ’ya teveccühte bulunduğu halde, kalbi başka şeylerle meşgul olursa, o kimse ile Allah arasına perdeler girer. (Camiu'l-Usul)

  • Ey hakikat yolunun yolcusu olan salik, hizmetinle Allah’a vasıl olmak istiyorsan önce euzubesmele ile ona sığın. Onu zikrederek sadakat minderi üzerine otur. Marifet yolu ile ve sade ibadet niyeti ile kalbini ona bağla. (Camiu'l-Usul)

  • Dünya seni kendi alemine boğmadan önce, sen onu tevhid denizine daldır. (Camiu'l-Usul)

  • Nefse karşı cihad etmek istediğin zaman, onun her kıpırdayışına ilim ile karşı çık. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’a bağlanmak demek, Ondan başkasında kudret, kuvvet, irade, hüküm görmemek, O'ndan başkasından gelecekleri kabul etmemek, O'ndan başkasından istememek ve ondan başkasına güvenmemektir. (Camiu'l- Usul)

  • Allah’ın emirlerine yakın olmanın en güzel yolu zikir, fikir, haram olan şeylerden sakınmak ve iyi amellere koşmaktır. (Camiu'l-Usul)

  • Bilmiş olalım ki, edep ölçülerine riayet ederek, dünyanın helal olan nimetlerinden faydalanan kimsenin kalbi, kederden kurtulur ve nefsaniyet ateşi ile perdelenmez. (Camiu'l-Usul)

  • Muhakkak ki, dünya sevgisi bütün büyük günahların başıdır. (Camiu'l-Usul)

  • Kendisinde bulunmayan dünyalığı istemeyen, bulduğu zaman sevinip ona bağlanmayan, elinden çıktığı zaman da üzülmeyen kimse, dünya sevgisini kalbinden çıkarmış olan kimsedir. (Camiu'l-Usul)

  • Nerede olursan ol, Allah’a isyan etmekten sakın, O'na karşı ittika üzere bulun. Muhakkak ki (hayırlı) akibet, Allah’tan korkanlarındır. Hiçbir ibadet takvanın yerini tutamaz. Allah muttaki (korkan) kullarını sever. (Camiu'l-Usul)

  • Bir kimseden bir şey istemeye karar verdiğin vakit, bu talebini önce Allahu Teâlâ’ya arzet; daha sonra da kimden talepte bulunacaksan ona söyle. Eğer talebin yerine gelirse, önce Allahu Teâlâ’ya, sonra da talebinin yerine getirilmesine vesile olan kimseye teşekkür et. Eğer talebin yerine getirilmezse Allahu Teâlâ’nın takdirine rıza göster. Kendisinden talepte bulunduğun kimseye, talebinin olmayışını nisbet etme. Allahu Teâlâ’nın her şeye kadir ve her şeyin Halik'i olduğunu unutma. (Camiu'l-Usul)

  • Allahu Teâlâ’nın kötülediklerinden başka kimseyi kötüleme. O'nun övgüsüne şerefli kıldığı kimselerden başkasının övgüsünü de yapma. Neye layık olduğunu bilmediğin kimseler hakkında mutlaka susmalısın. (Camiu'l-Usul)

  • Ey Hak yolunun yolcusu olan salik, bilmiş ol ki, tevazu (alçak gönüllülük) vasıfların en beğenilmişi, en güzeli ve en kıymetlisidir. (Camiu'l-Usul)

  • Başkalarının seni dinlemesi için ilim tahsil etme. İlmi, Allahu Teâlâ hazretlerinin tasdik etmesi için tahsil et. Yani O'na layık kulluk hizmetinde bulunmak için bilgini artır. (Camiu'l-Usul)

  • Şirk tehlikesi bulunan her türlü inanç ve davranışlardan ve şehvete meylettiren dünya sevgisinden arınmak ve korunmak elbette lazımdır. Nefsin arzusuna uyularak bozulan dünya ve dini hayatımızı tevbe ve istiğfar ile düzeltmek icap eder. (Camiu'l-Usul)

  • Bir kimse Allah'ı sever ve sevdiklerini de Allah için severse, o kimsenin veliliği tamdır. Seven kimse, gerçekte sevgilisinden başka kalbinde sultan bulunmayan kimsedir. Seven, sevgilisinin arzusundan başka bir arzuya da kalbinde yer vermez. (Camiu'l-Usul)

  • Her şey sahibinindir. Bir şeyi sahibine vermek de edeptir. (Camiu'l-Usul)

  • Kim Allahu Teâlâ’ya karşı dosdoğru olur, varlığını O'na sadakatte kullanırsa -bildiği ve söylediği şeyler ister az olsun ister çok- o kimse kendisine uyulabilecek bir imamdır. Öyle kimselere tabi olanların azlığı şeref ve derecelerine zarar vermez. İsterse kendilerine uyan sadece bir kişi olsun. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’a teslimiyet, bedenin (azaların) hakkı; Hamd ve sena dilin hakkı; zahmeti çekilmeden hidayet üzere bulunuş, kalbin hakkıdır. (Camiu'l-Usul)

  • Güneş huzmelerini baş gözümüzle görür, durumunu da maddi olan aklımızla anlarız. Ruhun tecelli huzmelerini de can gözü (basiret) ile görür, yakîn ile anlarız. Güneş batınca aydınlığın yerini karanlık aldığı gibi, ruha ait tecelliler kesilince de salikin manevi hayatı karanlığa gömülür. (Camiu'l-Usul)

  • Zühd, dünyanın süsünü ve aldatıcı servetini bırakmaktır. İhtirastan ve ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılmaktan vazgeçmektir. (Camiu'l-Usul)

  • Dünyayı çok seven kimsenin kalbinde cennet sevgisi kalmaz. Dünyanın süsüne ve güzelliğine kapılan kimse ahreti düşünemez. Ahiretin anılması böylelerine acı gelir. Nefisleri dünya ile dolu olduğundan ölümden korkarlar. (Camiu'l-Usul)

  • Kazancın helal olsun ve her işte niyetin daima halis ve samimi olsun. (Camiu'l-Usul)

  • Gözlerini insanların elindekilere diken; sağı, solu gözetleyen kimse kanatın derinliğine inmemiştir. Kanaat sahibi olan kimse zilletten ve alçalmadan kurtulur. Kanaatı elinden bırakan bütün bir ömür boyu kasabın önünde kuyruk sallayan köpeğe benzer. Birazcık et için başına gelmeyen kalmaz. (Camiu'l-Usul)

  • Muhabbet, ibadete tabidir. Allah ve Rasulünü sevmek ibadetten önce gelir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ’yı bilmeden O'nun hakkında sevgi tasavvur eylemek mümkün değildir. İnsan yaradılışı icabı bilmediğini sevemez. (Ruhu'l-Arifin)

  • Sevgi, insan tabiatının zevk aldığı şeye karşı meylet mesidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Muhakkak ki, Cenab-ı Hakkı duyu organlarıyla anlamak ve O'nu herhangi bir şeye benzetmek mümkün değildir. O, ancak altıncı duyu organı olan kalp gözü dediğimiz basiretle, yüce isim ve sıfatlarının sırrına ererek, salikin derece ve seviyesine göre anlaşılabilir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Sevginin varlığa ihtiyacı vardır. Olmayan bir şeyin sevilmesi düşünülemez. (Ruhu’l-Arifin)

  • Her kimin kalp gözünün görüş sahası genişlerse, gerçek sevgili olan Allahu Teâlâ’ya olan bilgisi ve irfanı da o nisbette artar. Bunlara paralel olarak sevgisi de fazlalaşır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Sebebi bilinmeyen sevgide, sadece iki tarafın ruhları arasında anlaşma ve kaynaşma vardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Cenabı Hakk, cemal sıfatının yegâne sahibidir. Sevgiye vesile olan sıfatların hepsi O'nun cemal sıfatının tecellileridir. Kim o tecellilerden ne kadar nasip almışsa sevgisi de sevimliliği de o kadardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Sevgiye layık ve müstehak olan, ancak Allahu Teâlâ’dır. Onun sevgisine vasıta olmayan her sevgi batıldır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah rasulünü sevmek, Allah’ı sevmekten başka bir şey değildir. Zira Allah’ın rasulü, Allah sevgisinin insanlığa ve bilcümle varlığa akan kaynağı durumundadır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisi, O'nun marifetinin meyvesidir. Sevgi olmayınca marifette olmaz. Ona karşı sevgi ne kadar artsa, marifette o kadar artar. O'na olan kulluk vazifesi, kulun O'na sevgisi nispetinde kuvvet bulur. (Ruhu'l- Arifin)

  • Allah ile kul arasındaki sevginin ifade edilebilecek sebepleri, O'nun emirlerine gereği gibi uyup, yine O'nun ahlakıyla ahlaklanmak ve sıfatlarıyla sıfatlanmak suretiyle yakınlığını kazanmak şeklinde ifade edilebilir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Lezzetlerin en büyüğü ve en yücesi marifetullaha ermek ve O'nun bütün güzellikleri kendisinde toplayan cemalini seyretmektir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kalbin kendine mahsus tabiatı vardır. Onun tabiatı Allah’ın nuruyla ilgilidir. O nura taliptir. Çünkü O'nun nurunun makamı orasıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kainatın sahibi ve her şeyi yoktan var eden Allahu Teâlâ’dan daha şerefli, daha yüce, daha mükemmel ve daha büyük kim ve ne vardır ki, sevgiye O'ndan daha layık olsun ve sevene büyük zevki tattırabilsin. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ’yı severek marifetine eren kimse, fanilikten ebediliğe intikal eder. O'nu hakkıyla seven kimsenin yolunu ölüm kesmez. Marifetin yerleştiği bir gönül evini ölüm harap edemez. Marifet insanın teninde değil, ruhundadır. Ruhun sırrı Allahu Teâlâ’ya mahsus olup O'nun emrindedir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Nasıl olur? Hiç diz dize, can cana beraber olduğu kimseye yüksek sesle çağıran, bilinen meselelerini, meseleleri meydana getirene, değiştirmesi için durmadan yalvararak arz eden gördünüz mü? (Ruhu’l-Arifin)

  • Gerçeği görmek için gönül perdesinin aralanmasının şart olduğu, Allahu Teâlâ’nın koyduğu değişmez kanunlardan birisidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bedendeki birtakım arızalar, şehvet ve ona meyli teşvik eden hususlar Allah ile kul arasında perde teşkil ettiği müddetçe kul hayalin dışına çıkıp, gerçek bilgileri, keşifleri ve Allah’a kavuşmayı gerçekleştiremez. (Ruhu'l-Arifin)

  • Marifet bir deniz gibidir. Onun sahili yoktur. Celalin sahasını kavramak mümkün değildir. Kimde Allahu Teâlâ’ya, sıfatlarına, fiillerine ve mülküne ait irfan ve marifet çoğalırsa, ahrette sahip olacağı nimetler de o nispette çoğalır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Dünyadaki marifet ahretteki marifetlerin tohumudur. Çok ve sağlam tohum çok ve sağlam mahsul almaya vesiledir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kişinin irfanı uzun ömür sayesinde hem çoğalır hem de kemale erer. Bunun şartı ise tefekkür ve mücahedeye devam etmek, dünyanın aldatıcı cazibesine yakayı kaptırmamaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Ey Hakk yolunun yolcusu olan salik, bilmiş ol ki, insanların halleri itibariyle en mutluları, Allahu Teâlâ’yı en çok seven kimselerdir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Uzun müddet hasretiyle tutuşulan sevgilinin vuslatı, seven için en büyük nimettir. O'nun cemalini devamlı ve ebedi olarak seyretmek de yine öyle... (Ruhu'l- Arifin)

  • İnsan kalbi bir kap gibidir. Öyle bir kap ki, içinde su dolu ise sirke koyamazsınız, sirke dolu ise su koyamazsınız. Allahu Teâlâ bir şahıs için sadece bir kalp yaratmıştır. Bir vücutta iki kalp yoktur. Bir kalpte Allah sevgisinin mükemmel bir şekilde yer edebilmesi için, o kalbe başka bir sevginin az da olsa girmemiş olması lazımdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Dünya sevgisinin kalpten atılmasının usulü ve yolu sabır ve takvadan ayrılmamak, Cehennem korkusu Cennet ümidi ile şeriata sıkı sıkıya bağlanıp, kulluk vazifelerini ifada kusur etmemeye gayret göstermektir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Salih amel saliki Allahu Teâlâ’yı sevebilme mertebesine yükseltir. O'nu sevebilme irfanının en mükemmel vasıtası Salih ameldir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Güzel bir sanat eseri, güzel bir şiir, başarılı bir eser, bunları meydana getirenlerin üstün vasıflı kimseler olduklarına delalet ederler. Bütün bu güzel eserlerden Cenabı Hakk’ın en güzel eserlerine yol vardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ’ya karşı olan sevgi ve marifet öyle bir denizdir ki, o denizin ne dibi bulunur ne de sahili vardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Zerrelerden küçük bile olsa her varlık O'nun varlığını haykırmakta, O'nsuz hiçbir varlığın kendi kendine var olamayacağını, kendi başına yine kendi gücü ile hareket edemeyeceğini, bunların bir yaratıcısı, bir mutlak idarecisi bulunduğunu anlatmaktadır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Muhabbetin aslını inkâr eden kimse, sevdiğinin hakikatini de inkâr eder. (Ruhu'l-Arifin)

  • Unutulmuş, hayali bile kalpten silinmiş bir kimseye âşık olunamaz. Bir kimse tamamen unuttuğu ve hayalinden bile çıkardığı bir kimseye ani olarak rastlasa, o anda rastladığı bu eski aşinasına ilgi duyup duymayacağı da şüphelidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Keşif ve lütufların sahibi olan Allah, kulun haline ve derecesine göre en münasip olanı verir. Kula düşen şey, O'ndan daha fazlasına aylık kılmasını ve daha çok lütufta bulunmasını devamlı bir şekilde istemek olacaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ kuluna yaklaşır. O'nun yakın olmadığı bir kimsenin O'na yakınlaşması mümkün değildir. (Ruhu'l- Arifin)

  • Allahu Teâlâ'ya yaklaşmak demek, kulun şeytanlara ve hayvanlara mahsus olan sıfatlardan uzaklaşması ve en güzel ahlak olan, O'nun ahlakı ile ahlaklanması demektir. Bu yakınlık, zaman ve mekân yakınlığı değil, vasıf yakınlığıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Ne zaman ki kul -Cenabı hakkın izniyle- cehalet vasfını ilme ve anlayışa, irade gücünü şeytanı ve şehveti devre dışı bırakmaya, ahlaki güzelliklerini fena huylarını yok etmeye dair O'na yakın olmuş olur. (Ruhu'l-Arifin)

  • Herkes kendisinde Allah sevgisinin varlığını iddia edebilir. Fakat o Allah sevgisi herkesin sahip olabileceği kolay dava değildir. Bu sevginin yüceliğini ve inceliğini her insan anlayamaz ve kavrayamaz. (Ruhu'l- Arifin)

  • Dosta kavuşmak için her yolu göze almak sevginin icabındandır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bir kimse Allahu Teâlâ’nın emirleri olan ibadet ve taatlara nafilelerle birlikte devam ederek, O'na yakınlık kazanıp, O'nun katında derece almaya talip olduğu müddetçe, o kulu Allah seviyor demektir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bir kimse ısrarla nefsinin arzularına tabi oluyor ve onlardan bir türlü kendisini kurtaramıyorsa, bilinmelidir ki, o kimsenin sevdiği ve bir türlü terk edemediği nefsani arzularıdır. Gerçek sevgiyi nefsin arzularına feda etmek, Gerçek sevgili olan Allah’a olan sevgiyi terk etmektir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisinin kuvvet bulduğu yerde nefsin arzuları yok olur. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ’ya karşı yalnız amel ve ibadette bulunan bir kimse O'nun gerçek dostu olamaz. Gerçek dostları daha çok O'nun yasaklarından sakınanlardır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bir kimsenin Allahu Teâlâ’yı sevmesi, Allahu Teâlâ’nın o kimseyi sevmesine sebeptir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah bir kimseyi sevince himayesine alır. Onu şehvet ve şeytan gibi manevi düşmanlarına galip ve muzaffer kılar. (Ruhu'l-Arifin)

  • Çok şey sevmek sevgide şirket (ikilik) sebebi değildir. Bir kimsenin Allahu Teâlâ’nın sevdiği her şeyi sevmesi buna açık bir delildir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Bir kimsenin kalbinde Allah sevgisi ağırlık meydana getirirse, o kimsede, O'nun yarattığı her şeyi sevme hali gelişir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisinin alametlerinden birisi de ıssız yerlerde ibadet ve zikirle meşgul olmaktan hoşlanmak, öyle yerlerde O'na bol bol tazarru ve niyazda bulunmak ve işlenen kusurlar için üzüntü duyup, af dilemek, Kuranı Kerim okumak, teheccüt namazına devam etmek, O'ndan başka şeylerden uzak olmanın rahatsızlığını duymamak gibi şeylerdir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisinin alametlerinden birisi de sevgilinin emir ve arzularına tamamiyle uyarak onunla olan dostluğu en üstün seviyeye yükseltmektir. Bu ise hep O'ndan istemek, O'ndan beklemek ve O'na rica ve niyazda bulunmakla kazanılır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah sevgisinin alametlerinden birisi de yetişilmeyen dünya serveti ve mevkileri için üzüntüye kapılmamak; asıl üzüntüyü, Allah’ın rızasını kazanmak için, bir şeyler yapmadan ibadetsiz, zikirsiz, fikirsiz ve şuursuzca geçen zamanlar için duymak ve buna hayıflanmaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Gerçek şudur ki, seven sevdiğinden başka bir şey görmediği gibi, her gördüğü şeyi de sevdiğinden görür. (Ruhu'l-Arifin)

  • Yapılan ibadet ve taattan zevk almak, onu bir angarya ve yük kabul etmeyip, her ibadet ve taat sonunda daha neşeli, daha zinde dinlenmiş olarak çıkmak, kulda Allah sevgisinin varlığını ortaya koyan alametlerdendir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Cenabı Hakkı hakikaten seven bir kimse, kendisinde O'nun sevmediklerinden ne varsa, hepsinden O'nun hatırına vazgeçer. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kendilerinde Allah sevgisi bulunan kimseler, O'nun yolunda hizmet hususunda kimsenin ayıplamasına bakmazlar; mazluma şefkat ve merhamet, zalime de şiddet ve cesareti sırf Allah için yaparlar. (Ruhu'l- Arifin) 

  • Allahu Teâlâ’yı sevmek O'ndan korkmakla olur. Bu korku O'na bir saygı ve layık olamama korkusudur. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allahu Teâlâ bir kulunu sevgi hususundaki bir hatadan dolayı cezalandırmak isterse, önce o kuluna kendi nefsini beğendirir ve artık hiçbir şeye ihtiyacı bulunmadığına inandırır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Muhabbet Allahu Teâlâ’nın kullarına ikram buyurduğu derecelerin en yücesidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Seven kimse sevdiğinin hizmetinden kaçmamalı, elinden geldiği ve üzerine düştüğü kadarı ile hizmette bulunmalıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • İrfan sahibi bir kimseye göre, Allah sevgisinden başka her sevgi noksandır. Bütün sevgiler O'nun sevgisi ile bütünleşince mükemmelleşir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kulluğa ait olarak, din namına ifa edilen bütün güzel hizmetlerle her türlü ahlak güzellikleri sevginin eseridir. Sevgi ile meydana gelmiş şeylerdir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Allah ile ünsiyet, O'ndan başkasından ayrı olmakla mümkündür. O'nunla baş başa kalmaya mâni olan ve kalbi işgal edecek ünsiyete de manidir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Ünsiyet sahibi olan kimse cemaat içinde yalnız, yalnızken de cemaat içinde gibidir. Başka bir ifade ile; kesrette vahdet, vahdette kesret hali yaşar. Böyle bir kimse garip iken Allah’a daha yakın, kalabalıklar içerisinde de O'ndan uzaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Basiret dediğimiz gönül gözü ile O'nun cemal sıfatlarının tecellilerini seyrediş, boş göz ile meydandaki güzellikleri seyredişten daha çok mükemmeldir. Kalp gözü açık olan kimselerin tecellileri seyretmesi bütün zevklerin üstündedir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Rıza, hoşa gitmeyen şeylere ve felaketlere sabırla karşılık verme halidir. Allah sevgisini tanımayan bir kimsenin, rıza halini tanıması mümkün değildir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kalbini sevgi istila eden bir kimse, içinde bulunduğu durumun dışında herhangi bir acıyı duyacak hali ve başka şeylerle ilgilenecek mecali yoktur. (Ruhu'l- Arifin)

  • Kalbin aşk ve sevgiyle meşgul olması, bütün meşguliyetlerden üstün ve faydalıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kendi nefsini bırakıp başkalarını tedaviye kalkışmak elbette ki kolaydır. Mühim olan, ilacın acısını kişinin kendi nefsine tattırmasıdır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kulun kalbinin şehvet ve buna benzer yaramazlıklardan arıtılmış olması, Allahu Teâlâ’nın o kulundan razı olduğuna delalet eder. (Ruhu'l-Arifin)

  • İtaatla isyan gerçekten de birbirinin zıddı olan şeyler olup, isyanın halk edilişinde de bir cihetten fayda, bir cihetten de zarar vardır. Her şey bir cihetten güzel, bir cihetten çirkindir. Nitekim O'nun meydana gelen hükmü (kaza'sı) da böyledir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Günahlardan arınmak için tevbe ve istiğfar etmek, bir takım ulvi emellere nail olabilmek için dua ve niyazda bulunmak kadere ve kazaya muhalif bir şey değildir. (Ruhu'l-Arifin)

  • Dünya, fani olması itibariyle burada insana ikram edilenler de ister süfli olsun ister ulvi, kâmil manada doyurucu olamaz. Doyurucu olmayınca da arzu devam edecektir; talebi meydana getiren ihtiyaca olan arzu... Dua ise ulvi olan ihtiyaçlara karşı arzuyu, ihtiyaçların yaratıcısına açmaktır. (Ruhu'l-Arifin)

  • Kulun görevi sebebe yapışmaktır. Allahu Teâlâ her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Kulluğun icabı olan ibadet ve tevbe, sevap kazanmaya ve bağışlanmaya sebep teşkil etmektedir. Allahu Teâlâ sebepleri de yaratandır. Allah’tan istemek ve her şeyin sebebine yapışmak O'nun kulları için koyduğu bir kanundur. (Ruhu'l-Arifin)

  • Himmeti yüce olanın derecesi de yüce olur. Haramdan sakınanı Allah kötülüklerden korur. Hizmeti güzel olan ehli kerametten olur. (Camiu'l-Usul)

  • Ruhsatı bırakıp azimetlere devam eden daima hidayet üzerindedir. Nimete saygılı olan şükrünü eda etmiş olur. (Camiu'l-Usul)

  • Kötülüğe razı olmak, herhangi bir günaha ısrarla devam etmek ve başkalarının gözünden uzak yerlerde Allah korkusunu yitirmek manevi hastalıkların ve felaketlerin temelidir. (Camiu'l-Usul)

  • Kul, Allah’ın büyük hazinesinin başında hazine memuru, onun harcanmasından da korunmasından da yalnız Allah’a karşı sorumludur. (Camiu'l-Usul)

  • Bir işte güçlük çıkarma, güçlük çıkaran kimsenin gönlünü memnun eder. İmanın gayesini unutturur. Bencilliğe, fısku fucura, kendini beğendirme hastalığı olan gösterişe, yapmacıklığa sevkeder. (Camiu'l-Usul)

  • Dünyanın gurbet evi olduğunu hatırdan çıkarmamak ve bu evde kötülüğe götürücü nefse acımamak gerekir. (Camiu'l-Usul)

  • Ölüm anında vuku bulan dehşeti hatırdan çıkarmamalı, bu hal dünyanın süfli yönüne ait her şeyi unutturur. (Camiu'l-Usul)

  • Olur olmaz şeylerle dolan kalpte Allah sevgisine yer kalmaz. Kendisine yer verilmeyen yerde ise Allah sevgisini aramak boştur. (Camiu'l-Usul)

  • İslamiyet ile alakası yok iken, sonradan uydurulup dine mal edilen bidat ve hurafelerden şiddetle sakınmak gerek. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ın rızası sevdiği kullarının rızasına bağlıdır. Allah’ı arayanlar, O'nu bulan kimseleri bulurlar. Onu bulanlar da onun hazinesinin zenginliğine ererler. Bilmelidir ki onlara benzemek, dindarlıkta, ahlakta ve amelde olur. (Camiu'l-Usul)

  • Ağlamanın, hüzünlenmenin kalbi diriltmeye iyi geldiği bir hakikattir. Kalbin sıhhatli ve uyanık bulunmasıdır. Zikreden için esas olan kalbin sıhhatli ve uyanık bulunmasıdır. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’tan başkasına olan alaka zikirde feyiz kapısını kapatır. (Camiu'l-Usul)

  • Tasavvuf yolunun yokuşlarını çıkmak ve bu makamların sahibi olabilmek için nefsin, dünyanın ve şeytanın her türlü hilelerini, fenalıklarını ve kötü huylar ile onların kötü neticelerini çok iyi bilen ve bunlara karşı çare bulan kamil, alim ve ilmi ile amil bir mürşidin yanında, emrinde ve hizmetinde olmak lazımdır. (Camiu'l-Usul)

  • Şeytanın silahı tokluk, hapishanesi açlıktır. (Camiu'l-Usul)

  • Heva (Nefsin isteklerine uyma)nın silahı çok konuşmak, hapishanesi de susmaktır. (Camiu’l-Usul)

  • Susmanın aşırısı hikmetin belirmesi için zararlıdır. Uykusuzluğun fazlası da bedeni zayıf düşürür. (Camiu'l-Usul)

  • Kalbi düzgün, arınmış ve sıhhatli olmayanın cesedinin düzgün, arınmış ve sıhhatli olmasına imkan yoktur. (Camiu'l-Usul)

  • Nefsin istediğini yapmak salikin kalbinin karamasına, Allah’ın rızasından uzak kalmasına, içinin buğz ve kinle dolmasına, bir türlü gafletten kurtulmamasına ve şiddetli cezalara mahkûm olmasına sebep olur. (Camiu'l-Usul)

  • Maneviyatın sırları sayılamayacak kadar çoktur, salik bunlardan bazılarını anlamak için, irfanını imanı ile birleştirerek hareket etmelidir. (Camiu'l-Usul)

  • Eğer kalpteki doğuş rahmetle meydana gelirse o kalpte ünsiyet yerleşir, sevilen ve seven bir kimse olur. Eğer doğuş azametle meydana gelirse, o kalpte heybet yerleşir, herkese kendisini saydırır, eğer doğuş hikmetle meydana gelirse, o kalp mutmain olur ve sükunete erer. (Camiu'l-Usul)

  • Nefis vasıtası ile kalbe gelen doğuşlar, saliki zevk ve sefahate, yalan ve hileye, şehvet ve kötü ahlaka çağırır. (Camiu'l-Usul)

  • Şeytani olarak kalbe gelen doğuş, saliki isyana teşvik eder, fakirlikle korkutur, edep dışı hareketlere meylettirir, küfür ve küfre vasıta olan şeylerin içine daldırır. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ın rızasını kazanmaya yöneltmişse, bu kimseye bir kâmil mürşit elbette lazımdır. (Camiu'l-Usul)

  • Ey Hakkın talibi olan salik! Nasıl olur da nefsine inanmış, şehvetine bağlanmış bir kimse, Allahu Teâlâ’nın tecellilerine doğru yol alabilir? (Camiu'l-Usul)

  • Nefis aynasındaki görüntüyü önleyen hususlardan birincisi: Ayna üzerinde varlık suretinin oluşu, ona da-yanışı ve üzerine yüklenişi ile bu ayna paslanır. Paslanınca da geçmiş ve gelecek şeyleri kendi üzerinde gösteremez. (Camiu'l-Usul)

  • Hizmetinle Allah’a vasıl olmak istiyorsan önce Euzü besmele ile ona sığın. O'nu zikrederek sadakat minderi üzerine otur. Marifet yolu ile ve sade ibadet niyetiyle kalbini O'na bağla. (Camiu'l-Usul)

  • Ey fakir olanlara karşı zenginliği sonsuz olan, zayıf ve düşkün olanlara karşı sonsuz bir kuvvetle kavi bulunan, zelil olanlara karşı izzetle muamele eden, aciz olanlara karşı Kadir ve Muktedir olan Rabbim! Beni sadakat minderinden ayırma. Takva süsü ile donat. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ım beni yakınlığınla zenginleştir. Sana o kadar yakın olayım ki, başka hiçbir şeyin yakınlığını duymayayım, uzaklığın ne olduğunu da bilmeyeyim. (Camiu'l-Usul)

  • İlham yolu ile arız olan her hali, ancak kitap ve sünnete uygunlukla kabul edersin. Her hali bu yolla kabul ettikten sonra, meydana gelecek hiçbir halin neticesini merak etme. Her halin kitap ve sünnete uygunluğunu her zaman kesin ölçü olarak kabul et. (Camiu'l-Usul)

  • Cahilin meselelerini gönülden çıkararak Allah’a dön. Kim Allah’ın rızası istikametinde koşarsa, Allahu Teâlâ O'na kafidir. (Camiu'l-Usul)

  • Sen sana ait olan sıfatlara sahip ol. Bununla beraber, Allah ile olan alakanı da devam ettir. Sakın O'ndan kopanlardan olma. (Camiu'l-Usul)

  • Nefse karşı cihat etmek istediğin zaman, onun her kıpırdayışına ilimle karşı çık. Ona her hatasında Allah korkusunu göster ve onunla korkut. (Camiu'l-Usul)

  • Tevekkül kalbin, nefsin, aklın, ruhun, sırrın, zahir ve batın, ceza ve mükafatın Allah’tan olacağına inanmaktır. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’a bağlanmak demek, O'ndan başkasında kuvvet, kudret, irade, hüküm görmemek, O'ndan başkasından geleceği kabul etmemek, O'ndan başkasından iste memek ve O'ndan başkasına güvenmemektir. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ın emirlerine yakın olmanın en güzel yolu zikir, fikir, haram olan şeylerden sakınmak ve iyi amellere koşmaktır. (Camiu'l-Usul)

  • Bilmiş olalım ki, edep ölçülerine riayet ederek, dünyanın helal olan nimetlerinden faydalanan kimsenin kalbi, kederden kurtulur ve nefsaniyet ateşi ile perdelenmez. (Camiu'l-Usul)

  • Allah’ım! Sen beni zühdün gerçeğine erdir. Ta ki, senden başkasını istemeye muhtaç olmayayım. (Camiu'l-Usul)

  • Derece itibariyle insanların en fenası, verilmeye layık olana karşı cimrilik edip esirgeyendir. (Camiu'l-Usul)

  • Dünya ve dünyalığa ait şeylerle kalbini takıntılı kılmazsan, ilim ve marifette yüceliklere erenlerden olursun. (Camiu'l-Usul)

  • Eğer günahlarını hatırlamakla veya dünyanın geçici zevkleri sebebiyle kalbin manevi zevklere karşı perişan duruma geliyorsa, aklına gelen günahları ve dünya zevklerini ayaklarının altına al, çiğne. (Camiu'l-Usul)

  • Hiçbir zaman kalbine gelecek fena duygu ve düşüncelere iltifat etme. Aksi takdirde kalbini ilme ve irfana karşı kalın bir perde ile perdelemiş olursun. (Camiu'l-Usul)

  • Gerçekten de hidayet, Ancak Allah’tan korkan kimseler içindir. Muttaki olabilmek için dünyanın zararlı ve geçici zevklerinden yüz çevirmek lazımdır. (Camiu'l-Usul)

  • Allah'ı(cc) tanıyanlar, Onu hakkıyla sevenlerdir. Allah'ı seven kimseler, Onun her türlü fenalıklardan arıttığı, yücelttiği ve nefsi ile hevasını kendisine perdelediği kimselerdir. (Camiu'l-Usul)

  • Bilmiş ol ki, dünyada ve ahrette zararda olan kimse, işlediği fena şeyler sebebiyle felakete sürüklenen kimselerin fenalıklarına sahip çıkan kimselerdir. (Camiu’l- Usul)

  • Nerede olursan ol, Allah’a isyan etmekten sakın. Ona karşı ittika üzere bulun. Muhakkak ki hayırlı akibet Allah’tan korkanlarındır. (Camiu'l-Usul)

  • Sen nefsine zulmedenlerden olma, hizmette kullanacağın için ona yardımcı ol. (Camiu'l-Usul)

  • Dünyalığa ait olan zenginlik ve rütbeler, bunlardan dolayı gelecek manevi ve gizli felaketlerden, bunların meşguliyetinden, biriktirme ve kazanma hırsından, gönlü bunların sevgisi ile doldurmaktan da dikkatle sakınmalıdır. (Camiu'l-Usul)

  • İnsanların övmesi ile saygı ve hürmetleri de Allahu Teâlâ’nın lütfu olarak kabul etmeli, bunlardan nefse pay çıkarmamalı ve bunların gerçek sahibi olan Allah’a hamd ve sena etmelidir. (Camiu'l-Usul)

  • Bir şey istediğin zaman, yalnız Allah’tan iste. Eğer istediğini verirse, Ona şükret. Eğer vermezse yine de razı ol. Nefsinin seni aldatmasından, kötü zan sahibi olmaktan ve şehvetine esir olmaktan şiddetle sakın. (Camiu'l-Usul)

  • Kulun Allah’tan isteyeceği en faziletli şey, dinde hayırlı olan şeylerdir. Dinde hayırlı olan şeyler, ahrette de hayırlı olan şeylerdir. Ahirette hayırlı olan şeyler, dünyada da hayırlı ve faydalı görülen şeylerdir. (Camiu'l-Usul)

  • Derece itibarıyla Allah katında insanların en bayağısı, dinini dünya ihtiyaçlarının karşılanması için sebep olarak kullanan, onunla Allah’ın rızasını aramayan ve onu istismar eden kimsedir. (Camiu'l-Usul)

  • Eğer karşına rızaya vesile olan şeyler çıkarsa şükret. Eğer hoşa gitmeyen şeylerle karşılaşırsan sabret. Zira her ikisini halk edenin de Allahu Teâlâ olduğu ve her ikisinde de hangi hikmetlerini gizlediği bilinemez. (Camiu'l-Usul)

  • Müminin izzeti, Allahu Teâlâ’nın onu nefsine, keyfine, şeytana, dünyaya, gizli ve aşikar bir takım putlara tapmaktan sakındırmış bulunmasındadır. (Camiu'l-Usul)

  • Ey Hakk yolunun yolcusu olan kimse, bilmiş ol ki, tevazu vasıfların en beğenilmişi, en güzeli ve en kıymetlisidir. (Camiu'l-Usul)

  • Manevi yola girmek ne ruhbaniyetle ne arpa ekmeği yemekle ne aba giymekle ne de yapmacık bazı merasimleri ifa etmekle olur. Gerçek tarikat ehli, sabrı prensibinin başına alan ve insanı Allah’a götüren yolda olan, bulunduğu yolun hakikaten Allah’a götüren yol olduğunu idrak eden kimsedir. (Camiu'l-Usul)

  • Takva, nefsin bütün arzularına karşı çıkıp, her şeyde Allah’ın rızasına uymayan şeyleri yapmanın endişesinden boş ve gafil olmamaktır. (Camiu'l-Usul)

  • Müminlerden iyilik yapmayı esirgeme, Günah işlemeye devam eden kimseler de olsalar, onları bırakma. Allahu Teâlâ’nın adaletini onlar üzerine tatbik et. Acıyarak onları bulunduğu isyandan uzaklaştır. (Camiu'l-Usul)

  • İhlas, Allahu Teâlâ’nın nurlarından bir nurdur ki, onu ancak gerçek mümin kullarının kalbine emanet eder. (Camiu'l-Usul)

  • Kişinin Allah’a dost olması mücahede ile, Rasulüne dost olması sünnetine hakkıyla uymakla, müminlere dost olması da İslam cemaatine Allah’ın ve Rasulünün istediği gibi bağlanmakla olur. (Camiu'l-Usul)

  • Bir kimse Allah’ı sever ve sevdiklerini de Allah için severse, o kimsenin veliliği tamdır. Seven kimse gerçekte sevgilisinden başka kalbinde sultan bulunmayan kimsedir. Seven sevgilisinin arzusundan başka bir arzuya da kalbinde yer vermez. (Camiu'l-Usul)

  • Gerçek muhabbetin zevkine eren kimse Allah’tan başkasını sevemez. (Camiu'l-Usul)

  • Tasavvufun ilk başlangıcı, mahlukatı incitmekten sakınmaktır. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer her sıkıntının önlenmesini ister ve her darlığını yok etmek istersen istiğfara devam et, günde en az yüz defa istiğfar et. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer huşû istersen,fuzulû bakışlarını terk et. Eğer hikmete kavuşmayı istersen, fuzulî konuşmayı bırak. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer ibâdetin tadını almak istersen, gündüz oruç tut ve geceleyin ibâdet et. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer nefsinin ayıplarını kapatmak istersen, insanların ayıplarını aramaktan vazgeç. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer Allah korkusunu yaşamak istersen, vesveseyi bırak. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Her kötülükten korunmak istersen, kötü zan yapmayı bırak. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer kıyamette yüzünün berraklığını istersen, gece namazına devam et. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Eğer kıyametteki susuzluktan kurtulmak istersen, oruca devam et. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Kabir azabından kurtulmak istersen, pisliklerden sakın ve haram rızık yemekten kaçın. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • İnsanların en zengini olmak istersen, kanaat ehli ol. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • İnsanların en âbidi olmak istersen, Resûlullah'ın sünnetlerine yapış. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri) 

  • Allah'ın taksimine râzı ol ki insanların en zengini olasın. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)ı

  • Çok fazla gülme; çünkü fazla gülmek kalbi öldürür. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • İmanını olgunlaştırmak istersen, ahlâkını güzelleştireceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Allah'ın sevgisini kazanmak istersen, insanların işlerini göreceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Kıyamet gününde nurlanmak istersen, hiçbir kimseye zulmetmeyeceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • İnsanların en kuvvetlisi olmak istersen, Allah'a tevekkül edeceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Allah'ın gazabından emîn olmak istersen, Allah'ın kullarına buğuz etmeyeceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Duânın kabulünü istersen, faiz yemeyi, haram yemeyi bırakacaksın. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Kıyamette rezil rüsvây olmayayım dersen, şehvet ahlâklarından vazgeçeceksin. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Büyük günahlardan korunmak istersen çirkin ahlâklarından vazgeçeceksin. (Gümüşhanevi’nin Vasiyetleri)

  • Allah'ın gazabından kurtulmak istersen, verdiğin sadakayı gizli yapacaksın ve sıla-i rahimi ihmal etmeyeceksin, akrabanı yoklayacaksın. (Gümüşhanevi'nin Vasiyetleri)

  • Gümüşhanevi'den İnciler